Bölüm 15

793 39 140
                                    

Bölüm Şarkısı:
Zeynep Bastık - Yol

Daha küçük bir kız çocuğuyken mucizelere inanmayı bırakmış, hayatın acımasızlığına alışmıştım.

Yeni güne gözlerimi açalı, yedi dakika oluyordu. Dağınık yatan biri olduğum için uyandığımda başım Yiğit'in göğsünde duruyordu. Onu uyandırmamak adına sessizce üzerinden kalkmış, kendi yattığım tarafa iyice kurulmuştum. Beş dakikadır uzandığım yerde yan bir şekilde durmuş, uyuyan Yiğit'i izliyordum. Neden onu izlediğim hakkında bir fikre sahip değildim, izlemek istediğim için izliyordum. Nedenini kendime bile sormuyor, sormak istemiyordum. Belki de alacağım cevaplardan korkuyordum.

Dün gece yaşadıklarımız gözümün önünden geçince, dişlerimle alt dudağımı sertçe ısırdım. Ben dün gece Yiğit'e sarılmıştım. Nasıl cesaret etmiştim bilmiyordum fakat itiraf etmeliydim ki ona sarılmak bana iyi gelmişti. Anlattıkları canımı yakmış, onun da canının yandığını bildiğim için onu bırakmayacağımı her bir uzvuna kazımak için sarılmıştım. Küçücük bir çocukken çektiği acılar, benimde canımı acıtmıştı. Benim o an hissettiğim şeylerin fazlasını yıllarca hissetmişti, hatta daha kötüsünü.

Hiçbir çocuk anne baba sevgisi olmadan, çocukluğunu yaşayamaz, o sevgiyi hissetmediği sürece hep çocuk kalırdı.

Anne baba sevgisi nedir bilmeyen çocuklardandım. Annem beni bırakıp giderek, sevmediğini göstermişti. Hangi anne çocuğunu bırakıp gitmek isterdi ki? Benim annem kendi canının uğruna beni yok saymış, bırakıp gitmişti. Babam ise varla yok arası gibiydi, bazen sevdiğini hissediyor, bazen ise hissedemiyordum. Babamın varlığı pek bir şey ifade etmiyordu, sevgisi olmadan. Yetimhanede büyüseydim, belki daha az yaralanırdım onları tanımaz, yok sayarak yaşardım.

Annemin gitmesine sebep olan kişinin babam olduğunu küçük yaşta bile kavramıştım. Küçükken anneme hak verirdim ama büyüdükçe herşeyin farkına varmış, ne olursa olsun bir çocuğun bırakılmaması gerektiğini öğrenmiştim.

Düşüncelerimi es geçip Yiğit'i izlemeye devam ettim. Saçlarını, kirpiklerini, burnunu, dudaklarını, sakallarını her bir ayrıntısını gözümü kırpmadan izledim. Sert olan görüntüsünün altında aslında yaralı bir adam yatıyordu. Alnına düşen saçlarına ve uzamış olan sakallarına dokunmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Uyanırsa, yakalanırdım. Ve bu hiç iyi olmazdı.

Yerimde doğrularak sadece bacaklarını saran battaniyeyi üzerine biraz daha örtüp, kanepenin üzerinden kalktım. Gece kesintisiz uyumuş, sabah erkenden uyanmıştım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, belki de erken değildi. Dün gece Yiğit'in oturduğu sandalyenin yanına gidip, üzerine oturdum. Anlık bir duraksamayla bedenimi baştan aşağı süzdüm, Yiğit'in kıyafetleri üzerimdeydi ve bu yüzümü buruşturmak yerine, yüzümde gülümseme yaratıyordu. Kendi halime aptal gibi gülümserken, bu duyguların bana yabancı olduğu zihnimde belirmiş gülüşümü anında yok etmiştim. Alışmamalıydım.

Canım pahasına bile olsa, sana bir şey olmasına izin vermem.

Dün gece ağzından çıkan sözler aklıma bir anda düşüverdiğinde öylece boşluğu izlemeye başladım. Beni önemsiyordu, nedenini bilmiyordum ama beni önemsediği açıktı. Belki de bana acıyordu... merhametli bir adam olduğundan dolayı yaşadıklarıma üzülüyor olabilirdi. Vicdan yapıyor da olabilirdi. Benim için üzülmesini, bana acımasını istemiyordum.

Gülümsedim.

Acı bir gülümsemeydi bu.

"Ne zaman uyandın?"

YARALI SERÇE Where stories live. Discover now