(8) Ben Ve Hizmetçi Olmak Mı?

100K 9.2K 15.1K
                                    

"Her şey bu kadar üzerime gelirken direnmek yerine belki de beyaz bayrağı çekmeliydim ama şimdilik..."

O dağdan inerken birkaç düşmenin ardında çıplak bacaklarımda oluşan yaralara rağmen nihayet inmeyi başarmıştık. Düz obaya çıkıp akademiye doğru yürürken fazlasıyla korkuyorum. Korkumu gizleme çabasına da girmiyorum çünkü Itır dışında hepimiz korkuyorduk. Akademide Muhafızlar olduğu için yeni planım kim olduğumuzu saklamadan doğrudan herkesle yüzleşmekti. Çıkış yolu bu akademide olduğu için bir şekilde orada kalmanın yolunu bulmalıyım. Zaten geri dönsek bile Arafta uzun süre hayatta kalamazdık. En azından öleceksek bile çıkışı ararken olmalıydı.

Savaşmadan vazgeçmeyeceğim. Akademinin etrafından dönerek devasa kapının önünde durmamız sanırım kırk dakikamızı almıştı. Neden bu kadar büyüktü? Çift kanatlı büyük kapının önünde durduğumuzda kapının iki yanında goril gibi iri ve güçlü adamlar duruyordu. Zırhlı adamların elindeki mızraklar biraz ürkütücüydü. Kafalarındaki miğferleri yüzünden sadece gözlerini görebiliyorum. Bir ellerinde kalkan, diğer ellerinde mızrak varken gel de korkma şimdi.

Kızlarla birbirimize tedirgin bakışlar attıktan sonra bir adım öne çıktık. Ancak ellerindeki mızrakları kapıya doğru çapraz bir şekilde koyup geçmemize izin vermediler. "Konuşma işi sizdeydi, değil mi?" Mara omuzlarımı kavrayıp beni öne doğru itti. "Hadi bizi içeri almalarını sağlayın!"

Derin bir nefes alıp bizi izlemekten başka bir şey yapmayan adamlara baktım. "Merhaba." Cevap vermemişlerdi. "Burada herhangi bir yetkili var mı? Onunla bir görüşme talep ediyorum." Bunlar bakmak dışında bana hiç cevap vermiyordu. Biri onlara bunun çok kaba bir davranış olduğunu söylemeli.

"Talep ediyormuş? Sanki karşısında kölesi var." Itır homurdanarak kolumdan tuttuğu gibi beni geriye çekerek adamların karşısında durdu. "Bak dostum ya bize şu kapıyı açın ya da içerdekilere Kalkanların burada olduğunu söyleyin!" Son duyduklarıyla göz göze geldiler. Sanırım kardeşim çok doğru bir noktaya değinmişti. Kalkanlar olduğumuzu duymak ilgilerini çekmişti.

"Kanıtlayın." Sağ taraftaki adamın konuşmasıyla ona Doğa'yı gösterdim. "O Işıktan Gelen, kızıl olan Kadim Bilgelerden, karşınızda duran kız bir Tenebris ve bende bir Oyunbazım." Yaydığımız enerji buradakilerden farklı olmalıydı çünkü bizler lanetli fanileriz ancak Doğa'nın varlığı enerjimizi gizliyordu. Bu yüzden kim olduğumuzu anlamıyorlardı.

Nöbetçilerden biri kaşlarını çattı. "Kanıtlayın dedim!" Bu adam başka bir şey söylemeyi bilmez miydi? Nasıl kanıtlayacağımızı bilsek zaten yapacağız.

"Kanıt mı istiyorsunuz?" Mara elini çenesine koyup düşünmeye başladığında aklına bir şey gelmiş olmalı ki güldü. "Şu zihin okuyan ırklar, yani Muhafızlardan birini çağırın," dedi geri zekalı. "Aklımıza girip gereken kanıtları size sunsun."

"Ne münasebet!" Şiddetle karşı çıktım. "Düşünce mahremiyeti diye bir şey olmalı. Kimsenin aklıma girmesine müsaade edemem." Sözlerimi yeni bitirmiştim ki çift kanatlı kapı içeriden açıldı.

İçeride çıkan zırhlı asker kapıdakilere bizi gösterdi. "Müdüre Hanım onları bekliyor." Bahsi geçen müdüre burada olduğumuzu nereden biliyor?

Daha attığımız ilk adımla bahçedeki herkesin ilgisini üzerimize çekmiştik. Tabii giydikleriyle onlar da bizim dikkatimizi bir hayli çekiyordu. Buradaki kadınlar haremdeki cariyeleri andıran uzun ve rengârenk elbiselerin içinde çok gösterişliydi. Tabii kadınların hepsi etek giyip korse takmıyordu çünkü bazıları savaşçı kıyafetlerin içindeydi. Erkekler de birer savaşçı gibi giyindiği için en az kadınlar kadar dikkat çekiyorlardı.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin