Hayallerimi Gömdüm

700 30 11
                                    

Hermione diğerleri ile son hız yasak ormana koşuyordu. Beynini büyük bir sis kaplamış, mantıklı düşünemiyordu. Dudakları sürekli olarak sessiz yalvarışlar ile çırpınıyordu. Ama hayır, ölmemişti. Kalbi bütün benliği ile inkar ediyordu bütün bu olanları. Gittikçe yasak ormanın derinlerine indiler. İlk gözüne çarpan şey, Voldemort'un yerde düz bir şekilde yattığıydı. Etrafta hiç ölüm yiyen kalmamıştı - büyük ihtimal hepsi kaçmıştı. Arkasındaki dört genç birden sevinç naraları atmaya başladı. Öyle ya gitmişti son yüz yılın en karanlık Lordu... Pansy ve Ron birbirlerine kocaman sarılmışlardı. Ve o an bir şey hatırladı.
" Sizin için bu savaşı bitireceğim.."
Bitirmişti savaşı... Peki neredeydi? Umutla etrafına bakındı. Ve kalbini yıkıp geçen - sonrasında defalarca onu uykusuz bırakacak görüntü ile karşılaştı.

Harry, Voldemort ile aynı doğrultuda yerde yatıyordu. Hermione kendi attığı çığlığın şokunda kendini onun yanına attı. Dağınık, kuzguni siyah saçları her zamanki gibi asiydi. Zümrüt yeşili gözleri donuklaşmış, gök yüzünü delercesine yukarıya dikilmişti. Onun feryadı biter bitmez Ginny ve Pansy bu işi devralmıştı.
"Uyan...uyan.." diye fısıldadı Hermione çaresizlik ile. Ama bir yandan da biliyordu, asla uyanmayacaktı... bir daha asla... Birinin ona sarıldığını hissediyordu. Ama kimdi bunu bilmiyordu? O kimdi? Neden buradaydı? Omzunda son kıpırtıların durduğunu hissediyordu. O da hissetmişti, Harry nefes almıyordu. O zaman ondan kaçmanın anlamı ne? Başını kendine bastırdı ve bir sinir  çığlığı attı. Kontrolsüzce titriyor, nefes alamıyordu. Hayır, bir yarısı burada nefessiz yatarken o nefes alabilir miydi?

Onu bedenden ayırmaya çalıştıklarını hissediyordu. Bulundukları yerin yavaş yavaş kalabalıklaştığını, her gelenin feryatlarla ağlamaya başladığını duyuyordu. Ama görüyor muydu? Hayır... Buğulu gözleri kollarındaki bedene kilitlenmiş, her bir hattını ezberlemeye çalışıyordu. Göz yaşlarının yanaklarından süzülüp gittiğini hissediyordu. Neredeydi Harry'nin o sıcak, her ağladığında göz yaşlarını silen elleri? Yoktu...Ne kadar zaman olmuştu bilmiyordu, ama onu sonunda anırmışlardı bedenden. Ve o an yine görmüştü onun sol kolunu... bulanık.
" Bu yükü tek başına taşımana izin veremezdim..."
Daha beter hıçkırmaya başlamıştı. Birinin kollarındaydı. Bedeni siyah bir torbaya koyarlarken, biri onu anne sıcaklığı ile kendine bastırıyordu. Düzensiz nefes alışı onun da aynı durumda olduğunu gösteriyordu... Ama Hermione şuan sadece tek bir şeye odaklanabilmişti. Diğer yarısı, gözlerinin önünde simsiyah bir torbaya koyulmuştu. ...

"Nefes alamaz! O torbada nefes alamaz! Çıkarın onu oradan! O ölmedi, onu boğuyorsunuz!" Diye bağırmıştı seherbazların arkasından. Koşmak, onu oradan çıkarmak istemişti.. Ama onu tutan kollar buna izin vermemişti..  Pes etti ve kendini yere bıraktı. Toprağa, dizlerinin üzerine.. Bu sonunda kanlı savaşın bittiği, dünyanın huzura kavuştuğu gündü... Bu gün bir genç kızın iliklerine kadar yıkıldığı gündü.. Yavaş yavaş onu ayağa kaldırıp şatoya doğru götürmeye çalışıyorlardı. İtiraz etmiyordu, tek kelime etmiyordu. Hiçbir tepki vermiyordu..  Saatlerce büyük salonda ağladı. Başka nereye gidebilirdi ki?
"Herm - Hermione su ister misin?" Dedi biri. Hermione dolu gözlerini kaldırdı ve karşısındakine baktı, Ginny. En az onun kadar yıkılmış görünüyordu... Hermione hiçbir tepki vermedi. Kızıl kız pes etti ve yanına oturdu. O da bu gün büyük bir kayıp vermişti...

"Hermione, o hala bizimle.. burada, sadece biz göremiyoruz..." dedi kızıl kız. Hermione kontrolsüz bir şekilde titredi. Burada değildi. Hayır, o burada yalnızlıkla baş başa kalmıştı. Ginny, konuşmaya çalışıyordu ama Hermione hiçbir tepki vermiyordu. En sonunda ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Dayanamadı... bu salon onu basıyordu artık. Kendini Hogsmeade'in sokaklarına atmıştı... Nefessiz kalana kadar koşmuş ve tenha bir sokağa çökmüştü. Sadece bu lanet günün bitmesini istiyordu. 2 Mayıs... Bu günden ölesiye nefret ediyordu... Başını kaldırdı ve ufka baktı. Güneş batmaya başlamıştı. Arka sokaklardan isminin bağrıldığını duyabiliyordu ama yalnız kalmaya öyle ihtiyacı vardı ki... Kabullenmeye öyle ihtiyacı vardı ki...

*******

"Hermione emin misin?" Diye sordu Pansy. Hermione evet anlamında başını salladı. Bir hafta olmuştu... Ve büyük gün gelmişti, veda günü... cenazeler.. Pansy ve Draco da artık kovukta kalıyordu. Mrs. Weasley onları kaybettiği iki evladı için bağrına basmıştı..
"Dayanamayabilirsin?" Fikir kızıl kızdan çıkmıştı. Evet, Hermione şu son bir haftadır eski Hermione değildi.. Bambaşka biri olmuştu..
"Ona veda etmeliyim! Görmeye ihtiyacım var anlıyor musun? Mezarını görmeye ihtiyacım var! Kabullenmeye ihtiyacım var..." diye isyan etti Hermione. Arkadaşları - daha doğrusu iki kız kardeşi ona anlayışla baktı. Bu sırada aşağıdan Draco'nun gitmek için bağıran sesi duyuldu. Üç kız birbirine destek olarak aşağıya indi. Bütün aile toparlanınca da cenaze alanına cisimlendiler.. ilk Harry'nin cenazesi vardı o yüzden de Godric's Hollow'a gitmeleri gerekti.

Hermione bir kaç ay önce Harry'le geldiği yere bakınca gözlerinden yeniden yaşlar boşalmaya başladı..  Harry ile kendisi gözünün önünde Lily ve James Potter'ın mezarının önünde dikiliyordu... Minik bir hıçkırıkla yerine geçti. Tam da anne ve babasının yanına yapacaklardı mezarını.. Tıknaz bur büyücü kürsüye çıktı ve konuşmaya başladı.
" cesur... seçilmiş kişi... minnet..." gereksiz sözcükler..

" İleride Godric's Hollow'da büyük bir evimiz olur.." diye heyecanla anlattı Harry. Genç kız kıkırdadı.
"Belki de ben orayı istemiyorum.."

" kendini feda etti... hayatı yorucuydu..." şimdi mi akıllarına gelmişti bunlar...

" O zaman başka bir yer..." dedi Harry yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak. Genç kız kahkahayı patlattı.
"Sadece şakaydı Harry!"

" ailesini küçük yaşta kaybetti..  bu hayatta tek başınaydı.."

"Kocaman bir Quidditch sahası olur.."
"Harry! Hayır öyle bir şey olmayacak..." diye itiraz etti Hermione.
"Ben çocuklarımın Qidditch oynamasını isterim..."

" iyi bir Qidditch oyuncusu... sevgi ve merhamet doluydu..."

" Pardon kaç çocuk?"
" en az iki... bir kız bir de oğlan..."
"Hayır! Bir tane nerene yetmiyor?" Diye isyan etti Hermione. Harry ustalıkla yüzünü düşürdü.

"Ve burada bu yüce gönüllü insana veda ediyoruz..."

" Burada mutlu bir aile..."
"Ya da üç çocukla başa çıkmaya çalışan ben... " dedi Hermione oyunculukla.
"Öyle de denilebilir.."
"Hey!" Harry Hermione'nin tepkisine kahkaha atarken, Hermione gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu ama sonunda pes etti. İkisinin kahkahaları birbirine karışıyordu.

Karşısındaki mezar birden alev aldı. Hermione hiçbir tepki vermedi. Alevler sadece üst üste iki damla göz yaşı olmuştu onun için. Hayallerini de aleve vermişti o mezarla birlikte...
"Kalmak istiyorum.." dedi Hermione  bitkin bir sesle. Herkes gitmeye başlamıştı. Ron elini omzuna koydu ve gitti. Onu mezarla yalnız bırakmışlardı... Gitsek bir tebessümle mezara yaklaştı ve oturdu.
Harry James Potter
Mezarın soğuk mermerine kazınmış bir isim... tarih kitaplarının tozlu sayfalarına karışmış bir isim... Dünyayı kurtaran bir isim..

"Harry... umarım beni duyuyorsundur. Seni şimdiden öyle özeldim ki. Kokunu, bakışını, sesini.. Neden yaptın Harry? Bak ne haldeyim. Bu sabah ne farkettim biliyor musun? Nefes alamam demiştim ya hani, farkında olmadan nefes alıyorum.. yaşayamam demiştim, eh görüyorsun yaşıyorum - buna yaşama denirse..  Işte bunlar bin kat daha canımı yaktı. Herkes mutlu, gözümün içine bakarak zaferi kutluyorlar. Ortada bir zafer mi var? Bundan bile haberim yok. Hani beni hiç bırakmayacaktın? Ben buraya seninle birlikte hayallerimi de bıraktım. Yıllar sonra gelip ikinizi de alacağım. Bilsen, şimdi neredeyim.. yoklukta, hiçlikte, çılgın gecelerde... uzun bir seferdeyim... Gücüm yetene kadar... Ve gücüm bitince, yanına geleceğim. Biliyorum, bu beden bir süre sonra dayanamayacak ve toprağa karışacak. O zamana kadar, elveda..." bir damla göz yaşı mezarın üzerine düşerken Hermione ayağa kalktı ve bir pof sesiyle ortadan yok oldu...

Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin