2.BÖLÜM:"SAVAŞ VAKTİ"

12.9K 768 166
                                    


Bölüm Şarkısı: Jiil Andrews - Lost İt All

2.BÖLÜM: "SAVAŞ VAKTİ."

Uyku, istemediğim, rahatsız edici ve sıkıntı veren düşüncelerimi söndürmekte yetersiz kalınca geceyi ait olduğum fakat ait olmak istemediğim bir yatakta oturarak geçirdim. Kalbimin omuzlarında hissettiğim acı veren duygular, bir katil edasıyla eldivenlerini takmış ve rüyalarımı kabuslara dönüştürüyordu. Esas duygularımı ve düşüncelerimi bir nefretin kuyusunda kaybetmiştim, biri onları kuyuya atarken sanki ben öylece olanları izlemiş gibiydim.

Nefret bedenimi sağlamlaştırırken ruhumdan da parçalara çalıyordu.

Yaşananlarla nasıl baş edebilirdim bilmiyordum, bundan sonra nasıl normal bir insan olurdum bilmiyordum. Annemin gözlerimin önünde ölümüyle canavarlaştığımı hissedebiliyordum, kendimi önüme kim çıksa ezebilecek kadar da güçlü hissediyordum. Ama ben bundan korkuyordum, kontrolü nefrete kaptırmam kendi sonumun imzası olurdu. Ama bir yanda da böyle olması gerektiğinin farkındaydım.

Bakışlarımı avucumun içindeki telefona kaydırdığımda saatin sabahın altısına vardığını gördüm, henüz kimse uyanmadığından tuvalette ihtiyaçlarımı halledebilirdim. Yorganı kaldırıp ayaklarımı zemine dayarken telefonu cebime sıkıştırdım. Aklıma Bulut'a mesaj atmam gerektiği gelse de bunu erteleyerek ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim. Dün geceki son mesajından sonra ona cevap verememiş, sadece uyuyacağımdan bahsetmiş ve uykuyla savaşa girmiştim.

Horlama sesleri eşliğinde adımlarımı tuvalete sürükledim, içeri girip ışığı açtığımda içerideki koku yine midemin bulanmasını sağlamıştı. Kabinlere doğru ilerlerken cebimdeki telefonun titrediğini hissettim, kaşlarımı çatarak telefonu cebimden çıkardığımda Bulut'tan bir mesaj olduğunu gördüm, merakla gelen bildirime tıkladığımda kapının gıcırdama sesini duydum.

Endişeyle telefonu arkamda saklayıp kapıya doğru döndüğümde dün akşam adının Cemre olduğunu öğrendiğim kız, karşımda tek kaşını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu. Telefonu istemsizce avucumun içinde sıkarken aynadan beni görüp görmediğinden emin değildim. Cemre, "Ne saklıyorsun sen?" diye sordu, kapının eşiğinden ayrılıp bana doğru yürümeye başladığında.

Ters bir bakışla ona baktım. "Seni ilgilendirmez."

Kıvırcık saçlarını iteleyerek yanıma doğru yaklaştığında istemsizce geriye doğru attım, ne yapmak istediğinden emin değildim. Bedenim yüzeyi toz tutmuş ampulün yaydığı sarı ışığın altındayken bana sadece biraz uzak olanı bedeni saldırmaya hazır gibi bekliyordu.

"Gördüm," dedi, kısık ve boğuk bir sesle. "O telefonu nereden buldun?"

İnkar ettim. "Telefon falan yok."

Alaycı bir kahkaha attığında kaşlarımı çattım. "Bana ver onu," dedi, ciddileşip elini uzatırken.

Bir uzattığı eline bir de yüzündeki tehdit edici ifadeye baktım. Tüm eklemlerim gerginleşirken sertçe yutkundum, bakışlarımızın arasındaki bağın tutuştuğunu hissederken sanki poşetin içine atılıp karışmış düşüncelerimin arasından iyi bir fikir arıyordum. "Neden sana verecekmişim?" diye konuştum, inkar etmekten vazgeçerek.

Umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Çünkü ben öyle istiyorum."

Küçümseyici bir bakışla onu süzdüm. "Sen kendine ne sanıyorsun? Buranın hanımı falan mısın?"

Söylediklerim onun gözlerinde bir kıvılcım yarattığında bunu sanki belli etmemek için dudaklarından ruhsuz bir gülüş geçip gitti. "Eğer şimdi o telefonu bana vermezsen sana kim olduğumu göstermekten çekinmem."

TAHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin