TAHT

20.3K 783 298
                                    

Yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa, aralanmış bir kapı.

❄️

YENİDEN DOĞUŞ

Yaşamın doyumsuz dişleri, keskin kısımlarıyla keskin yönlerimi törpülerken acı çekiyordum. Bu acı, öyle tarifsiz bir acıydı ki, tüm gözyaşlarım yanaklarımda kanlı bir gölet oluştursa bile geçmeyecek ve dinmeyecek bir acıydı. Ölümün kanlı elleri yine ruhuma saplanmış ve bu defa beni kendine köle yapmıştı.

Ölü bir nefesin içinden geleceğin kısık ışığı, gözlerimi sızlatırken sessiz ve yalnızdım. Boğazımı yaran koca düğümler, boğuk nefesler almamı sağlarken nefes almaktan utanıyordum.

Zihnimin zehir saçan düşünceleri, arkamda bıraktığım bir ölüyü kaldırmaya çalışıyordu. Zihnimin her bir noktasına mermiler yağdırılmış, her şey bir anda tepetaklak bir şekilde devrilmişti.

Kasırganın dönen kısmının arkasına düşen, çok yüksek hıza sahip olan bulutların taşıdığı yağmur, acı dokunuşlarla benliğime yıkıcı lekeler atarken rutubetli ve beyaz boyası yer yer kavlamış duvara sırtımı yaslamıştım. Başımı yukarı kaldırıp bulunduğum yeri aydınlatan kirli bir sarı ışık yansıtan tozlanmış ampule baktım, onun yaydığı ışık, benim ışığımdan daha gerçekti.

Kabuslarım, yalın bir gerçeğe dönüşmüşken haykırıp ağlamamak için kendimi sıkıyordum, bedenim kaskatı kesilmişken parmaklarımda kalıntıları kalmış kanın kokusunu aldıkça daha çok ağlamak istiyorum. Uzun ve şekilsiz tırnaklarımın arasında kalan kan kırıntılarını avuçlarıma bastırırken gözlerimi kapatmamaya yemin etmiş gibiydim.

Donuk ve kimsesiz bakışlarımı, ağır ve mekanik bir hareketle indirdim ve karşıya baktım; parmakların ardından bana bakan bir girdap var gibiydi. Büyük, ardı ardına sıralanmış demirler, beni oturduğum yere tutsak ederken dudağımı ısırdım ve sakinleşmek için derin bir nefes almaya çalıştım.

Dudaklarımdan inilti şekilde bir hıçkırık çıktığında çenem titredi ve hızla parmaklarımı serbest bıraktım ve avcumla ağzımı kapattım. Sakinleşmeyi diledim ama başarılı olmak o kadar kolay değildi, kalbim öyle acıyordu ki, bedenim buna en ağır şekilde tepki vermek istiyordu.

Bakışlarımı oturduğum taburenin yanına çevirdiğimde önüme koydukları metal yemek tabağına baktım, kuru bir ekmek, makarna ve bir şişe su vardı. Yaklaşık bir saat önce getirmişlerdi ama bulunduğum nezarethane kirli olduğu için karıncalanmıştı. Ekmeğin üzerinde gezen karıncaları bir süre öylece izledim.

Dirseklerimi bacaklarıma dayandırıp avuç içlerimi şakaklarıma dayadım, dayadığım o noktada bir fırtına kopuyor gibiydi. Şakaklarımdan enseme süzülen endişeli ağrı, dişlerimi kırarcasına sıkmama neden oluyordu.

Bitmiş ve bitik bir durumdaydım.

Parmaklıkların ötesinde bulunan koridorun duvarında asılı olan saatin cızırtılı sesini duyabiliyordum, zihnimde de zaman döngüsü tok bir sesle yankılanıyordu. Soluduğum nefesler bir morgun içinden çıkar gibiydi, çıkmaması gerekiyordu. Kısıktı, utangaçtı, imkansızdı.

Acı acı ağlamak istiyordum, sızlayan gözlerimin içinde biriken gözyaşlarını, burnumu sızlatan öfkeyi, dudaklarımda ve ağzımın içinde biriken kanı, ellerimde kurumuş tanıdık kanı atmak istiyordum.

Ellerimi birleştirerek kucağıma götürürken tavana kısık ve yanan gözlerle baktım, küçük ampulün üzerinde birikmiş tozdan dolayı az çıkan kirli sarı ışığın etrafını sarmış bir kaç sineğe baktım, bir süre de boş gözlerle onları izledim.

Koridorun başından gelen ayak sesini duyduğumda irkilerek karşıya baktım, birkaç saniye sonra güçleşen adım sesleri, benim olduğum tarafa doğru ilerlerken gelen kişinin bedeninden önce yere hafif bir gölgesi yansıdı, sonra onu gördüm.

Boydan boya kaplanmış aralıklı demirlerin arasından siyah gözleriyle bana şefkatle baktığında dudaklarım titredi, hızla gözlerimden düşen gözyaşı yanağımı ıslatırken bir elini uzun demirin üzerinde koydu ve daha çok yaklaşarak karşımda durdu.

"Ağlama," dedi, şefkatli bir sesle. Yanaklarıma bir kaç damla daha düştü. "Yanıma gel."

Gözlerimi yavaşça ondan alıp ellerime baktım. "Burada olmamalısın," dedim, ağlamaklı bir sesle. Burnumu çektim. "Burada olmanı istemiyorum."

Etkili bakışlarını her bir noktamda hissedebiliyordum. "Asıl olmam gereken yer burası," diye fısıldadı, usulca.

Sertçe yutkunarak kafamı kaldırıp ona baktım. "Değil," dedim, hızlıca başımı iki yana sallayarak. Çenem titrerken elimin tersiyle gözyaşlarımı silmeye çalıştım. "Hiç bir zaman değildi."

Yüzünde sarsılır bir ifade oluştu. "Seni asla burada bırakmayacağım, Hale." Sertçe yutkunduğunu fark ettim, sesi titrek gibi olmuştu. "O yüzden yanıma gel, yoksa yanına gelirim."

Bedenimi doğrultup yavaşça ayağa kalktığımda yavaşça konuştum. "Ben artık yolun sonundayım."

Ağır ve sancılı adımlarla ona doğru yürüdüm, adımlarımın altında yer sallanıyor gibiydi. İçimde meydana gelmiş depremden hasar almamış hiçbir yerim yoktu, her şey ağır yaralıydı. Karşısına dikildiğimde ona biraz uzaktım, elini uzatsa bana yetişir miydi tahmin edemedim ama başım dönüyordu.

Bana doğru eğildi. "Sadece inkar edeceksin, yapman gereken sadece bu."

"Sence benim düşündüğüm bu mu?" diye sorduğumda sesim, alevliydi. "Buradan çıkıp çıkmamak mı?"

Sertçe konuştu. "Benim düşündüğüm bu." Kafasını sağ çevirip kontrol edip tekrar bana baktı. "O yüzden ya tek kelime etmeyeceksin ya da inkar edeceksin."

Boş gözlerle ona baktım. "Ama ben yaptım."

Bulut sinirle soludu. "Kendine gelmek zorundasın, duydun mu beni?" Bir anda parmaklıkların ardından elini bana uzatıp belimden kavradığı gibi beni kendine çekti. Öyle hızlı olmuştu ki, sendeleyerek parmaklıklara tutundum. "Sen benim kızımsın, asla güçsüz olamazsın."

Parmaklıklara tutunduğumu elimi yavaşça ona uzattım, kanlı parmaklarım sakallarının arasına karışırken siyah gözlerine dikkatle baktım. "Senden tek bir şey istiyorum," dedim, parmak uçlarım yanarken. "Ona veda ederken yanında olmamı sağla."

Kendini geri çekti, parmaklarım boşluğa saplandı.

"Daha fazlasını yapacağım." Sonra bir şey dememe izin vermeden arkasını döndüğünde artık yalnızdım.

Ben yaşlı bir kartaldım.

Pençelerim sertleşmiş, esnekliğimi yitirmiş ve avlarımı kavrayıp tutamaz hale gelmiş kırk yaşında bir kartaldım. Ölüm ile yaşam arasında bir seçim yapmak zorundaydım. Gagamı yenilemek yalanlarımı sökmek demekti, pençelerimi yeni gagamla çıkarmak geçmişimin yapraklarını açmak demekti, kartlaşmış tüylerimi koparmak içimdeki yılanın sivri dilini koparmak demekti. Uçamıyordum, ya ölümü seçecektim ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecine katlanmak zorunda kalacaktım.

Herkes başladığı tarihi yazabilir mi?

04.07.2019

İnstagram: songulyalcins
Askfm: songlyaln

TAHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin