19

71 24 29
                                    

İçime akıtığım gözyaşlarımın sesleri onlara da gitmiş olacak ki biri yanımda dikildi :"Ne oldu sanki seslendin?"dedi.
"Yok seslenmedim.Ama ailemle bir dakika bile olsa konuşma olanağı sağlayın.Hiç olmasa sağ olduğumu bilsinler.Sizinde anneleriniz var,anne yüreği nasıl sizde iyi biliyorsunuz.Şimdi paramparça olmuştur o yürek,bir dakika konuşayım annemle"dediğimde, "Kesinilikle olmaz,bize böyle emir verildi."dediler.

Tam otuz altı gün o karanlık Bodrum'da kaldım. Her günümü saydım.Her yediğim yemeği saydım.Sakallar birbirine karışmış.Gözlerimi kapattıktan sonra ancak banyoda gözümü açtıkları iki üç defadan başka banyo yaptıramadılar.Sonra bir gün apar topar gözümü kapattılar."Gidiyoruz" dediler.Korkudan titreyerek"bana ne yapacaksınız? Nereye götüreceksiniz?"dediğimde."Bizde bilmiyoruz,fazla konuşmasan sesin için daha iyi olacak."dediler.
Gözlerim kapalı, kapkaranlık dünyamla yürümeye başladığımda,hiç sesimi çıkarmamam gerektiğini iyice anlamıştım.O tehdidin bir kurşun olduğunu anlamıştım.Onun için onlar ne derlerse onlara harfiyen uyacaktım.Otuz altı gün sonra yüzüme rüzgar çarpmıştı.Çok sert çarpmasına rağmen derin bir oh çektim.O bodrum katında neredeyse havasız kalmıştım.Önce fısıltı ile olsa da insan sesleri kulaklarımı çınladı.Köpek havlaması o kadar hoş gelmişti kulağıma normal hayatta tiksindiğim köpek seslerini bile sevdim o anda.Gözlerim çok sıkı bağlandığı için gündüz mü gece mi pek farketmedim.Ama gece olsa gerek çünkü güneşin parlak ışıltılarını hiç fark etmedim.Biri sağ kolumda diğeri sol kolumda o bodrum katından çıktıktan sonra bize iki kişi daha eşlik ettiklerini konuşmalarında anladım.Gittikçe köpek havlamarı geride kaldı.İnsan seslerini hiç duymaz oldum bir ara.Yarım saat gibi yürüdükten sonra çok uzaktan gene köpek seslerini duydum.Gittikçe yaklaştık.Havlama sesleri dizimizin dibinden geliyordu gibi geldi.Sonra gene sesler geride kaldı.Her yer sessizliğe büründü.Sadece yürüdüğümü biliyordu.Onlar da çok az konuşuyorlardı.Bu sessizlik içimdeki korkuları daha da artırıyordu.Şimdi ensemde kurşunun sıcaklığını hissedeceğim diye düşünmeden edemiyordum.Hayatımda bu kadar yürümemıştım,ona rağmen korkudan sesimi çıkartamadım.Neredeyse düşüp bayılacaktım.Dinlenmek yoktu her halhalde bunlarda.Bir ara fısıltıları geldi.Dinleneceğiz diye ümit ettim.Öyle olmadı.Beni o Bodrum'da tutanlar iki kişinin görevi bitmişti sanırım.Onlar geri döndüler.Fısıltılarından bunu anladım. Yürümeye devam ettik .O iki kişinin artık bizimle yürümedikleri her hallerinden belliydi.Çünkü koluma başka kişi girdi.Ve kolumdaki kişinin elbiselerinin farklı olduğu her halinden belliydi.Diğer iki kişi ara sıra kendi aralarında konuşuyordu.Ama bu diğerlerin ağzından tek kelime çıkmıyordu neredeyse.Sessiz ve korku dolu bir şekilde yürüyorduk.Ya da ben korkuyordum.Diğerleri korkup korkmadıkları bilemem çünkü gözlerim hala kapalıydı.
Bir ara diğeri de geldi koluma girdi.İrkilerek:"Ne olur beni öldürmeyin ya da öldürseniz de son bir kes annemle konuşayım öyle öldürün"diye bağırdım.Koluma girenlerden biri "Heval korkma şimdilik daha o safhaya gelmedik.Sadece önümüzde bir uçurum var seni uçurumdan korumak için koluna girdik.İlerisi de ormanlık ağaçlara takılmamak gerek"dedi.
Bu ölüm korkusu ne kadar kötü bir şey böyle.Daha bana ne yapacakları belli değildi.Ama böyle ikisi birden yaklaşınca beni öldüreceklerini düşündüm."Ne olur beni öldürmeyin "dediğimde, onlardan biri:"Daha o sahfaya gelmedik"demişti.Bu demek oluyor kesin beni öldüreceklerdi.Korku içinden kolumdakilere "Beni gerçekten öldürecek misiniz"diye sordum. Ses çıkmadı.Gene sorumu tekrar etmek istedim ama sessizliğin konuşmamam gerektiğini anlamına geldiğini hayat tercübemden öğrenmiştim.
     Yarım saat iki kişi kolumda öyle ağır ağır yürüdük.Bazen elleriyle başımı eydiler,bazende ani bir şekilde yönümü değiştirdiler.En son gözlerimde ki perdeyi açtılar.Gözlerimi açar açmaz göz bebeğimi büyüterek onlara ve etrafa baktım.Kapkaranlık bir mağaradaydık.Bir ışıltı bile yoktu.Sadece anı bir şekilde açtıkları el fenerden bir ışıltı çarptı yüzüme.Yüzüme feneri tutan kişi "burada dinleneceğiz,sonra gene yolla devam edeceğiz."dedi.
      "Peki beni böyle nereye götürüyorsunuz,Bana ne yapacaksınız?" dediğimde."Fazla soru sormasan senin için daha iyi olur."cevabını verdiler gene.
        Sonra çantalarından çıkarttıkları bir avuç saç ekmeği ile biraz otlu peynir uzattılar bana.Yemek seçme hakımın olmadığını çok iyi öğrenmiştim.Hemen yedim yemeğimi ve aynı yerde uzattım ayaklarımı.Havanın soğukluğu yada mağaranın rutubetli halı uyumama engel olmadı.O kadar yorulmuştum anı bir şekilde uyudum.
     Ayağıma birinin tekme atması ile uyandım.Daha tam uyanmadan gözlerime o kapkaranlık perdeyle kapatılar.Kapkaranlık yolculuk başladı gene.Nereye götürüyorlar beni bilmiyorum.Sadece komutlara uymak zorunda olduğumu biliyorum.Belirsizlik ve çaresizlik nasıl bir şey yaşayan anlar ne kadar zor olduğunu.Bende bir belirsizliğe ve karanlığa doğru gidiyorum işte.
      Durmadan yürümek işkence gibi zor gelmişti bana.Takatım kalmayıp düştüğüm seferlerin dışında üç kes mola verdiler.Kaç gün yürüdüğümü molaların sayısıya belirtsem tam dört gün yürüdük.En son gözlerimi açtığımda iki top sahası kadar genişlikte olan bir mağaranın içinde gördüm kendimi.Bu sefer karanlık değildi. Mağaranın içi bizim evlerde kullandığımız elektrikle aydınlatılıyordu.Gözlerime inanamadım.Bir mağarayı neredeyse küçük bir köy gibi yaşanabilir hale getirmişler.Mağaranın tam orta yerinde gözlerimi açmışlardı.Biraz ötede bir daire halinde gri elbiseliller vardı kızlı, erkeklı hep birlikte türlü söyleyip alkışlıyorlardı.Aman Allah'ım dedim ben nerdeyım içimden.Diğer taraflara baktığımda bu kocaman mağaranın bölüm bölüm ev kapıları gözüme ilişti.Resmen yer altı şehri gibiydi.Şaşkınlığımdan ne yapacağımı bilmiyorum.Yanı başımda beni getiren iki kişi olsa gerek.Bir minderin üzerine çömelmiş ayakta duran ürgülü saçlı bir kız onlara bir şeyler söylüyordü.Sonra o ürgülü saçlı gitti on dakika sonra bir sinide yemek getirdi.Birazdan önüme de bir sini bıraktı.Yemeğimi yedikten sonra beni bir odaya koydular tek başına.
  Burası neresiydi acaba diye düşündüm.Bu kadar gün yürüdüğüme göre beni Kandil dağına getirmiş olmaları gerek. Zaten Kandil bunların merkeziydi.Ancak kandilde böyle devasa bir yer olsa gerek diye düşündüm.Eğer burası Kandil bolgesi ise  öldürmeseler de beni, buradan kurtuluşum imkansız diye düşünmeye başladım.

     Buraya kadar hikayeyi nasıl buldunuz ciddi bir şekilde yorumlarsanız sevinirim.Saygı sevgi çerçevesinde her türlü eleştiriye açığım... Yapacağınız yorumlar ve vereceğiniz votalar için şimdiden şükranlarımı sunuyorum.

GÜNEŞ DOĞUDAN DOĞAR; AMA BİZİ ES GEÇER!Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon