1 | Masumiyet & Huzur

1.7K 134 62
                                    

Karanlık, ona sığınabildiğiniz zaman korkunç olmaktan çıkar.

- Hayalet Yazar

_________________________

Bölüm şarkısı: So Cold - Ben Cocks
__________________________

Yiğit:

Bana doğru gelen Aşkım'ı kucağıma almak için dizlerimin üzerine çömelirken "Aşkım..." Diye mırıldandım. İki haftadır iş sebebiyle İzmir'deydim. Onu çok özlemiştim.

"Abiciğim..."

Kokusunu derince içime çekerken elindeki beyaz bastonu alarak onu kucağıma aldım. Masumiyetin ve huzurun kokusu değişmezdi.

"Nasılsın güzelim? Hediyeni beğendin mi? Ben yokken onunla oynadın mı?"

Aşkım başını belli belirsiz sallarken "Adını sen gelmeden koymak istemedim." Diye mırıldandı.

Onun için aldığım köpeği yatağın kenarındaki yastıkların üstünde uyurken görünce gülümsedim.

"Uykucu olsun mu adı?"

Aşkım gülerek "Neden?" Diye sorduğunda onu yanağındaki gamzeden öperek "Çünkü uyuyor." Dedim.

"Olsun abiciğim. Adı uykucu olsun."

Annemin seslenişiyle kucağımda Aşkım'la beraber aşağı, yemeğe indim. Garip bir sessizlik olan sofrada annemin yüzünden düşen bin parçaydı. Yedi yaşındaki kardeşime baktım. Aramızda en mutlu olan kişinin dünyayı hiç görmemiş olması raslantı mıydı?

Aşkım doğuştan görme engelliydi. Ve evet... Adı Aşkım'dı. Yanağını belli belirsiz okşarken annemin ona yemeğini yedirmeye devam etmesini izledim.

Yemeğin sonuna doğru Perihan abla Aşkım'ı uyku için hazırlığa götürdüğünde her ne dönüyorsa patlak vereceğini hissettim. İlk babam söze girdi.

"Yiğit... Ben kaç yaşındayım oğlum?"

Babamın doğum günü olup olmadığını düşünürken "Elli bir... Değil mi?" Diye mırıldandım.

"Elli iki... Sen kaç yaşındasın?"

Soruya anlam veremezken "Yirmi yedi." Diyerek devam etmesini bekledim.

"Yirmi yedi... Öyle mi?"

"Evet baba... Bir sorun mu var? Eğer öyleyse direkt söylemenizi tercih ettiğimi biliyorsunuz."

Aklıma gelen şeylerle "Aşkım'la mı ilgili? Kötü bir haber mi var?" Diye ardı ardına sordum.

Annem çabucak araya girerek "Hayır." Dedi. Ama başka bir şey söylemedi.

Babam masada arkasına yaslanırken "Sen doğduğunda yirmi beş yaşındaydım." Dedi ve devam etti.

"Çok ufaktın... Kucağıma vermediler seni... Zaten ölecek, başka çocuğunuz olur, çok gençsiniz dediler... Tamı tamına dört gün üç gece uyumadım... Rahmetli babamın adını koymak istiyordum sana ama koymadım... Dedenin adı Naif'di... Ölmek üzereyken naif ol istemedim... Adını koydum Yiğit diye... Bekledik annenle... Ölmeni mi dönmeni mi bilmem ama sen ölmedin oğlum... Yaşadın... Yiğitler gibi yaşadın... Seni ilk kucağıma aldığımda iki aylıktın... Ancak o güce kuvvete gelebilmiştin... Kucağıma alınca içimden dedim ki: Ey Davut... Sen bu andan önce yaşadığını mı sandın? Baba olunmaz, öğrenilir derler ya... Baba olunur oğlum... Ama ben, seni kucağıma aldığımda değil, seni kucağımdan aldıklarında baba oldum... Sonra ne oldu oğlum biliyor musun? Tamı tamına yirmi sene bir daha baba olamadım ben... Aşkım mucizeydi bizim için, hepimiz için... Doktor onun için göremez deyince iki gözümü çıkarıp ona versinler istedim... Benim yavrum babasını hiç göremeyecekti... Benim güzel kızım aynaya hiç bakamayacaktı... Hiç oğlum gibi bana koşamayacaktı... Her şey bir yana... Belki de bir yuva dâhi kuramayacaktı... Hiç evladı olamayacaktı... Olsa da göremeyecekti... Oğlum ben sizin için her şeyimi vermeye razıyım... Senden tek isteğim de en az benim kadar mesut olduğunu görmek... Yiğit... Doktor... Kansersin dedi..."

Dokunmak YasakWhere stories live. Discover now