15

254 19 37
                                    

Suna yemekleri son bir kez kontrol ederken, Gamze tabakları ve sofraya konulacak diğer malzemeleri hazırlıyor, Bahar ise adeta kapıda nöbet tutuyordu. Salonda kısa bir süre önce gelmiş olan Celal bey, Ferda hanım, Nilüfer hanım ve Halil vardı. Yavuz ve Bora onlarla birlikte oturuyor, sohbet ediyorlardı. Çalan her kapıya Bahar koşmuş, büyük bir heyecanla açmıştı ama asıl beklediği kişi hala ortada yoktu.

Bir kez daha çaldı kapı. Yine umutla koşup açtı Bahar. Sevcan ve Muhsin'di gelen. Sımsıkı sarıldılar Bahar'a. İçlerindeki yangın dinmemişti elbette, hala evlatlarını kaybetmenin acısını duyuyorlardı lakin suçluların ceza alması biraz olsun huzur vermişti onlara. Onlar da tıpkı Yılmaz ailesi gibi geçmiş olsun ziyaretlerine gelenleri karşılıyordu haftalardır.

Bahar onlarla birlikte salona girdi, içeride oturanlar gülümseyerek ayaklandı Sevcan ve Muhsin'i görünce. Bu bir teşekkür yemeği olsa da asıl amaç Özden'in ailesini bir akşam için olsun evlerinden çıkarmak, aylardır süren mücadele sonunda hala yalnız olmadıklarını göstermekti.

Nilüfer hanımın dikkatli bakışlarını üzerinde hissediyordu genç kadın. Sabırsızlığını, bunun verdiği huzursuzluğu çoktan fark etmiş olmalıydı. Göz göze geldiler. Nilüfer hanım bir kaç saniye baktı Bahar'ın yüzüne. Ardından Bahar'ın tedirgin olmaktan çok uzak olduğunu, sadece heyecanlı olduğunu anlayınca gülümsedi, çekti bakışlarını.

Bahar, Nilüfer hanıma her şey için minnettardı. İlk günden itibaren yanında olmuş, görev bilincinden öte bir abla gibi elinden tutmuştu. Aralarındaki diyalog hiç bir zaman hasta-doktor mesafesini aşmamıştı ama Bahar, onu en iyi anlayanlardan birinin Nilüfer olduğunu çok iyi biliyordu. Harika bir dinleyici, çok iyi bir insan ve işini bilen bir doktordu Nilüfer.

Sevcan saçlarını okşayıp nasıl olduğunu sorunca ona döndü. Kadının elini tuttu, gülümsedi. "İyiyim Sevcan teyze, asıl sen nasılsın? Siz nasılsınız?" dedi usulca. Ardından salonda oturan herkes aynı soruyu yineledi. Sevcan ve Muhsin, bu kadar ilgiden mahcup, tek tek yanıtladılar insanları. Koyu bir sohbet devam ederken Gamze tabakları getirdi masaya, Bora yardım etmek için heyecanla ayaklanınca gülümsediler. Bora, Gamze'yle beraber masayı kurarken Bahar izin isteyip annesinin yanına, mutfağa gitti.

Elindeki kaşıkla tenceredeki çorbayı tadan Suna başını sallayıp kendi kendine "İyi bari, tuzu kaçırmamışım" derken girdi içeri Bahar.

"Anne en az 5 kere baktın zaten, kendi kendine tuzlanacak hali yok ya" derken gülüyordu.

Suna kaşığı makineye atarken gözlerini devirdi.

"Ben babanla evlendiğim ilk zamanlar bile bu kadar çok kişiye yemek yapmadım. Bir sürü arkadaşı ve onların eşleri gelirdi yemeğe ama ilk kez bu kadar çok insan ağırlıyorum. Emin olmam lazım"

Bahar annesinin yanaklarını tuttu, hafifçe sıktı.

"Sen yaparsın da güzel olmaz mı, annem benim!"

Anne kız sarıldılar birbirlerine.

"Kuzum benim" dedi Suna, Bahar'ı sımsıkı kucaklarken.

Mutfağın kapısında onları seyreden Sevcan'ı fark edince bir kabahat işlemiş gibi alelacele ayrıldılar birbirlerinden. Suna, Sevcan'ın yanında evlatlarını sevmeye çekiniyordu ister istemez. Oysa Sevcan'ın gönül koymayacağını bilirdi, iyi tanırdı onu. Lakin tek evladını kaybetmiş bir annenin önünde çocuğunu sevmek canını acıtmak gibi geliyordu Suna'ya, imtina ediyordu.

Sevcan hafif buruk "Su alacaktım" dedi, "Aç karnına içmem gereken bir ilaç var"

"Tabi Sevcan teyze, vereyim" dedi Bahar hemen.

BaharWhere stories live. Discover now