30. Deniz ve Yıldız

En başından başla
                                    

"Buyur hanzadem."dedi geniş bir gülüşle.

"Ulaş Bey'e haber ver buraya gelsin."

Aliş Ağa paytak yürüyüşüyle uzaklaşırken bana döndü. Ulaş Bey'e ne kadar güvenebilirdik ki? Suna'yla yakınlardı. "Suna'ya haber uçurmayacağından emin misin?"diye sordum.

"Amcam kardeşlerini sever elbet fakat yeğenlerini ayrı sever. Ona güvenebiliriz. Amcam her zaman doğrunun yanındadır." Şüpheyle bakıyordum ona. Onun yokluğunda Toygar'la ayda iki kez yanımıza gelirlerdi. Ben Toygar'la ilgilenirken Suna ve Ulaş Bey bol bol konuşurdu. Suna Yaman'dan daha çok güvenirdi Ulaş Bey'e. Yüzümdeki ifadeyi anlamış olacak ki, "Ona güvenmiyorsan bana güven."dedi donukça.

Ulaş Bey kızgın bir ifadeyle kapıda göründü. Kaçacağımız için kızgın olduğunu düşündüm. "Neler oluyor Korkut? Suna ne yaptı böyle?"

Korkut hızlıca anlattı olanları. Ulaş Bey'in kaşları çatıldı dinlerken. Fakat durumu analiz edecek zaman yoktu. Bu yüzden hemen kaçış planına geçti. Güvendiği adamlarını hazırlamasını ve gizli çıkışın ucunda bizi beklemelerini söyledi. Ulaş Bey başıyla onayladı ve çıkmak için hazırlandı.

Korkut, "Son derece dikkatli ve olabildiğince hızlı ol amca. Handan Suna'nın hiçbir şeyden haberi olmayacak! Sana güveniyorum."

Birlikte çıktık. Koridorun ortasında ayrıldık. Ulaş Bey başka koridora giderken biz ara kapıdan girdik. İçerisi kilere benziyordu. Korkut birkaç eşyanın yerini değiştirip taşların bir kısmıyla oynayınca gizli bir kapı açıldı.

"Ulaş amcamın keşfettiği bir geçit."

Kalbim heyecanla hızlandı. Dışarıya çıkıp İllio'yu görene dek kaçışıma fazla alışmamaya çalışıyordum. Her an Suna bir yerden çıkacak ve önümüzü kesecek gibi hissediyordum. Fakat her adımda özgürlüğe yaklaştığımı düşünmek içimi kıpır kıpır ediyordu. Eğer kaçmayı başarırsam Korkut'un bana yaptığı bu iyiliği hayatım boyunca unutmayacaktım.

Kapıdan geçtik ve uzun bir koridora girdik. Başta aşağı doğru indikçe indik. Sonra uzun bir süre düz devam ettik. Önce sağa kıvrıldık ve hafif yukarı eğimle böyle yürüdük. Sonra sola kıvrıldık. Bu defa eğim arttı. Sona doğru çıkmak iyice zor olmaya başlamıştı. Bir iki kez eteğime bastığım için ayağım kaydı ve Korkut'a çarptım. Fakat sıkıca tuttu beni. Tekrar tırmanmama yardım etti. Sonunda bu dik yokuş bittiğinde dar ama düz bir açıklığa çıktık. Korkut öne geçti ve demir kapağı açtı. Biraz dardı fakat ikimiz de geçmeyi başardık. Dışarıdaydık. Artık kalbim daha da hızlı atıyordu.

Hava buz gibiydi. Fakat içimdeki heyecan bu soğukluğu bastırıyordu. Biraz ileride Ulaş Bey ve birkaç kişi atları üstünde bekliyordu. Bir tane de boş at vardı. Korkut bana döndü. Biraz titrediğimi görünce hemen üstündeki kaftanı çıkardı ve bana uzattı. "Bir süre seni tutar."

"Sen ne olacaksın? Üstün incecik." Umursamadı. Kaftanı giydim. Ata bindi. Elini uzattı ve beni de arkasına oturttu. İlerlemeye başladık. Biz önde diğerleri arkamızdaydı.

Dışarıda birkaç kişi dolanıyordu. Bizi görenler dönüp dönüp bakıyordu. Korkut ve ben oldukça göze batıyorduk. Peşimizden de bir grup atlı geliyordu. Fakat şu an hiçbir şey umurumda değildi. Özgürlüğüme giden yolda beni iki gün sonra unutacak insanların bakışlarını takmaya niyetim yoktu.

Boş sokaklarda bir süre daha gittik. Dükkanlar çoktan kapanmıştı. Çarşıda üç beş kişi vardı sadece. Boş bir tezgahlardan birinin önünde durduk. "Burası. Balıkçı Tereus'un dükkanı bu."dedi Korkut. Dükkanın üstündeki eski mavi boyalı tabelada beyaz yazıyla 'Tereus'un Yeri' yazıyordu.

Aynadaki KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin