Final -| Umutları tüketilmiş, tüm umutsuzlara.

En başından başla
                                    

"Olur. Çok güzel olur." diyebildim sadece. Islanan kıyafetlerimden dolayı bir titreme esir almıştı bedenimi. Umursamadım lakin. "Seni çok seviyorum Umut. Bitirdin beni fakat yine sen yaşattın. Yaşatmaya devam edersin, değil mi?" Çaresizdi cümlelerim. En başından beri çaresiz, aptal bir aşıktım zaten. Beni bitirmiş adamdan yeniden yaşatmasını istiyordum. Lakin, ben de onu bitirmiştim. Her şeyini feda ettiği vatanına karşı beni seçmiş dolaylı da olsa ben de onu bitirmiştim.

"Birbirimizi yaşatacağız Thomas. Umudunu yitirme." Dedi lakin sesin de ufak umutsuzluk kırıntıları vardı.

Kollarımın arasındaki adam aniden bağırmıştı, "Bırak beni Teğmen!" lakin ne dediğini anlamamıştım boynunu sımsıkı kavradığım adamın. Umut, anında bana ne demek istediğini söylemişti.

"Askerlerine söyle, indirsinler silahlarını. Ben de seni bırakayım." Teğmene, benim söylediklerimi kendi dillerinde anlatmaya başladığında silahlar usul usul indirilmişti. Ben de şakaklarına bastırdığım silahı indirmiştim.

"Thomas," diye fısıldadı Umut. "Biraz korkuyorum." Ben de korkuyorum. Titreyen ellerim ve bedenim bunu bariz belli ederken ona yansıtmamaya çalışıyordum. Bilmiyorum, belki de fark etmişti.

"Korkma. Yanındayım korkma." İndirdiğim elimi, silah olmasına rağmen ona uzattım. Soğuk ellerimi kavrayan sıcak eller tebessüm etmeme neden olurken çadırın önünde silahlarını indirmemiş yüksek rütbeli subaylarla tebessümüm anında soldu. Ne yalan söyleyeyim deli gibi korkuyordum. Umut'un yanımda olması hiçbir şeyden korkutmazken beni şimdi onun yanımda olması, ona bir şey yapacaklar düşüncesi korkutuyordu beni.

"Umut!" Komutanları seslendi ona fakat bakmadı. Ayırmadı güzel gözlerini benden.

Yavaş yavaş geri gitmeye çalışırken tamamiyle bizim lehimize bir şey gerçekleşti. Birkaç metre ilerimize bir bomba düştü. Sonrasında her şey o kadar kısa sürede olmaya gerçekleşmeye başlamıştı ki ortalığın karışması, Umut'un telaşla elimi tutup koşmaya başlaması, bizi hedef alan silahların ateş etmeye başlaması... her şey bir anda olmuştu. Savaş alanındaki kargaşanın dışında kalmak için kendimi sevdiğim adamın sıcak ellerini kavramış koşarken bulmuştum. Ormanlık alan yakın olduğumuzdan kaçma çabalarımız başarılı olabilirdi.

"Kaçıyoruz!" dedim nefes nefese. Kaçıyorduk. Sevgilim elimden tutuyordu. Özgürlüğümüze gidiyorduk adım adım.

"Söylemiştin!" dedi heyecanla. Gözleri parlıyordu. Gecenin karanlığına ışık olan milyonlarca yıldızdan daha fazla parlıyordu gözleri. Başını geriye çevirip arkamızda kat ettiğimiz yere bakıyordu. "Kurtulduk galiba sevgilim." Tereddütlü aynı zamanda heyecan dolu sesiyle ben de başımı çevirdim. Ardımızda hiç kimse yoktu. Durmadık biraz daha koştuk. Ciğerlerim isyan ediyordu lakin tamamiyle güvende olana kadar koşmalıydık.

"Seni anneme götüreceğim Thomas." dedi nefes nefese koşmaya devam ederken. "Sevgilim demeyeceğim lakin ona bir oğlu daha olduğunu söyleyeceğim." Cümlesini tamamlar tamamlamaz kıkırdadı. Ben de rahatlamanın etkisiyle bir kahkaha attım. Tükenmişlikle dizlerimin üzerine çöküp kollarımı iki yana açtım. Vücudumdaki yaralar sızlıyordu lakin şu an hiçbiri umrumda değildi.

"Seni seviyorum!" Bağırdım. "Kurtulduk!" Yine bağırdım. Boğazım yırtılırcasına bağırdım. Krize girmiş gibi hıçkırarak ağlamaya başladım sonra da. Neye ağlıyordum ne için bağırıyordum bir fikrim yoktu. Sadece içimde biriktirdiğim her şeyi kusacakmışım gibi bağırdım.

"Çok yıprandın, çok yıprandık." dedi kollarını bedenime sararken. "Düzelteceğiz." Sarsılarak ağlamaya devam ettim. Biliyordum, bu cepheye gelirken geri döndüğüm vakit hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Lakin bu kadar fazla olacağını bilmiyordum. Geri döndüğümde bir babam olmayacaktı mesela, annem eskisi gibi olmayacaktı. Ordudan atılmıştım, mesleğimi yapamayacaktım.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin