Bizim çocuğumuz, bizim aile fotoğrafımız.

3.5K 351 195
                                    

Bölüm ismine ölüyorum.
İyi okumalar.

---

"Teğmen. Teğmen." Kulaklarımı dolduran ses, uykumu bölmekten ziyade ninni gibi geliyordu. "Thomas." Tok ve emredici bir tona bürünen az önceki yumuşak sesle gözlerimi kırpıştırarak araladım.

"Kalk hadi Thomas. Koluna bakalım bir an evvel." Umut, bir şeyler söylüyordu ben de manasız bakışlarımla etrafıma bakıyordum. Zihnim bir perde örtülü gibi karanlığa bürünmüştü. "Thomas. Kalk hadi. Korkuyorum bak." Endişeli ve yalvaran ses tonuyla başımı, yasladığım omzundan kaldırıp endişeyle bakan gözlerine çevirdim. "Çok kan kaybettin Thomas. Koluna gereken müdahaleyi yapalım. Yürüyebilecek misin?" Etrafı bulanık görüyordum. Başım dönüyordu. Lakin, ona fark ettirmemek için güven verircesine gülümsedim.

"İyiyim." Kısık ve bitkin çıkan sesim iyi olmadığımı haykırıyordu.

"Her sene bu zamanlarda yeni yaşım için dualar ederdik. Bana iyilik ve güzel şeyler getirsin diye." Ağacın gövdesinden destek alarak kalkarken Umut da yaralı bacağına dikkat ederek ayağa kalkmıştı. Başımın dönmesiyle birkaç adım geri sendeleyen bedenimi Umut, bacağının acısını unutup koşarak belimden kavramıştı. "Yirmi bir yaşına giriyorum. Annem ve kardeşim yok lakin, aşık olduğum insan yanımda." Sözlerini can kulağıyla dinlemek istesem de kapanacak bilincim bana yardımcı olmuyordu. Zira o da bana bilincim kapanmasın diye bir şeyler anlatıyordu.

Kurumuş dudaklarımda onun yumuşacık dudaklarını hissetmemle bilincim anında yerine gelmiş, kendimi onun dudaklarına hapsederken bulmuştum. Bir nefes gibi açlıkla öperken dudaklarını yukarı kıvrıldığını hissettim.

Dudaklarımızı ayırıp nefes nefese kaldığımda, "Seni çok seviyorum. Hiç unutma bunu." diye fısıldadı. Neden şimdi böyle şeyler söylüyordu anlam yükleyemiyordum lakin, sebebini biliyordum. Bilincimi açık tutmaya çalışıyordu.

Birbirimize destek olarak hastane çadırlarına yürürken Umut, ayağının üzerinde zıplaya zıplaya gidiyordu. Kıkırtı bırakıp, "Ceylan gibi sekiyorsun doktor." dedim. Bir anda durup şaşkınlıkla yüzüme baktı. "İyiyim ben. Bilincim hala yerinde." Kendimde olup olmadığıma şaşırmıştı. Kolumu hissetmiyordum lakin, zihnimdeki örtülü perde aralanmıştı.

"Teğmen. Koluna dikiş atarken ceylan gibi sekmeyi göstereceğim sana." Kararlı sesi, beni ürkütmeye yetmişti. Zira, ilahi sesi hiç bu kadar korkunç gelmemişti.

Bakışlarını üzerimde hissetmemle ona döndüğümde parlayan mavi gözleriyle buluştu gözlerim. Anında içime dolan mutluluk göz yaşartıyordu.

"Asma o güzel yüzünü. Kıyamam ki ben sana." dedi yumuşak sesiyle. Yüzümü astığımın farkında bile değildim.

"Söylediklerinle tamamiyle iyileştim ben doktorum. Tedavi yöntemini iyi biliyorsun." Gülümsedi. Ardından yüzündeki gülümsemesi büyüdü. Gözlerim kararmaya başladığında adımlarımı hızlandırdım.

Hastane çadırlarına yaklaştığımız vakit denizin üzerindeki gemilerden kumsala bir hareketlilik vardı. Lakin, şu an bayılmak üzereydim ki hiçbir şeyi umursayamadım. Ben, Umut'a yaslanmıştım, Umut da bana yaslanıyordu. Birbirimizden destek alarak çadırın içine girdik. Acı dolu inlemeler kulaklarıma dolarken onlara üzülemedim bile. Zira, düşüp bayılacaktım.

Boş bir sandalyeye aceleyle ilerlerken başka bir hekim, yürümem için bana yardımcı oluyordu. Umut'a da başka biri yardımcı olduğunda kapanmak üzere olan gözlerimi ikisinin üzerine diktim.

"Teğmen Thomas. Çok geçmiş olsun." dedi, üniformamın kolunu yırtıp kanı temizleyen hekim. Gülümseyerek teşekkür ederken Umut da bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Şüphesiz, ikimizin arasında manasız bir kıskanma döngüsü oluşurken kolumun acısıyla dişlerimi sıkmaya başlamıştım. "Biraz dayanın." dedi, hekim. Acıyla tıslarken, kesinlikle bayılmak üzereydim. Gözlerim kararmıştı.

UMUT |bxb|Where stories live. Discover now