Gökyüzünü sorsalar, gözlerinin güzelliğini anlatırım.

6K 556 486
                                    


Uzundur bu yollar, giderim gözüm kara
Sanma ki dönmem sana

Suavi amcamızın dediği gibi sanma ki dönmem sana.... Teğmenimiz döndü çok şükür. İyi okumalar. 😚😚

Medyadaki foto efsane değil mi? 💞💞

---

Gelibolu Yarımadası, Çanakkale

Deri çantamın kulpunu sımsıkı kavrarken boştaki diğer elimle üniformamın yakasına iliştirdiğim papatyayı kontrol ediyordum. Sapının rengi solmuş ve bükülmüştü. Yaprakları ise biraz daha canlı duruyordu lakin onlar da bükülmüştü. İki gündür yolda olduğum göz önünde bulundurulursa şu zamana kadar iyi direnmişti.

Göğe doğru yükselen dumanlarla yüzümü buruşturdum. Gerçekler bir kere daha tüm çıplaklığıyla göstermişti kendini. Tarihin çok kan dökülen belki en haksız bir savaşındaydık.

Sekiz gün, iki saat önce ayrıldığım bu topraklara tekrar geri dönmüştüm. Sekiz gün sonra yine buradaydım işte. Eksik hissettiğim yanımı tamamlamaya, boğulan ruhumu huzura kavuşturmaya gelmiştim. Zira öyle de olmuştu. Savaşın kasvetli havasına, bombaların toprağın rengiyle boyadığı gökyüzüne rağmen huzurla dolmuştu içim.

Yüksek rütbeli askerlerin kaldığı, savaşın henüz sıçramadığı çadırların olduğu yere ilerlerken bedenimi ele geçiren gerginlik ve heyacan ellerimin titremesine neden oluyordu. Umut'u ilk gördüğümde hissettiğim o tuhaf his yeniden esir almıştı beni; bedenimde manasız bir titreme, yüreğimde haddinden fazla çarpıntı.

Çadırımın önüne nihayet geldiğimde etrafta dolaşan askerlere hızlıca göz gezdirerek çadırımın içine girdim. Düzeni hiç değişmemiş, masanın üzerindeki eşyalar bile bıraktığım gibi, yerli yerinde duruyordu. Gerginliğiminden dolayı elimde sıktığım çantayı masanın üzerine bırakarak tozla kaplı aynanın karşısına geçtim. Kendimi tam olarak göremesem de dağılmamış saçlarımı inceledim. Yüzümün ve üzerimin düzgün olduğuna kanaat getirdikten sonra çadırdan dışarı çıktım.

Elim ayağım birbirine dolaşacakmış gibi hissederken göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu. Üniformamı üzerime ilk giydiğim gün bile bu kadar çok heyecanlandığımı hatırlamıyordum. Zira içimdeki bu çocuksu heyecan, tebessüm ettirecek telaş çok güzel hissettiriyordu. Yaşıyormuşum gibi, huzurluymuşum gibi hissediyordum.

Umut'a karşı neden böyle şeyler hissettiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Belki de yirmi bir yıllık hayatım boyunca bir arkadaşa sahip olamadığım için onu arkadaşım olarak görmüştüm. Hastalandığımda gösterdiği ilgiyi kahya Gerard dışında bir tek ondan gördüğüm içindi belki de. Bazı davranışları yanlış algılıyor veyahut ben hislerimi yanlış yöne çekiyordum. Şayet öyleyse neden kalbim, göğüs kafesime sığamıyordu? Zira yüreğimin çarpıntısı metrelerce öteden duyulacakmış gibiydi. İçimin adeta kavrulduğunu hissediyordum. Gözleriyle buluşmayan gözlerimin istediği bir şey vardı: Mavi gözlerine hapsolup kalmak.

Ayaklarım, komut vermeden beni hastane çadırlarına götürürken sekiz günlük zaman diliminde nelerin değişmiş olabileceğini tartıyordum kafamda.

Buraya ilk geldiğim gün gibi acı haykırışlar kulaklarımı doldururken yüzümü buruşturmaktan başka bir şey yapamadım. Savaştaydık.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin