Vatanımın topraklarına koymak istemezken düşmanı, kalbime koymuşum.

2.9K 307 283
                                    

Eğik yazılı kısım Umut'un düşman cephesine esir düşmeden önce, kendi cephesindeyken geçen konuşma. İyi okumalar 💞

---

Ahmet Umut

Havanın, kasveti ruhuma bürünmüştü sanki. Gök gürültüsüyle içim ürperiyor, boğulan ruhum iyice daralıyordu.

Cepheye geleli birkaç hafta olmuştu. Hastane çadırlarında yaralı askerlerimize yardımcı olmaya çalışıyordum. Az önce de bir asker gelmiş ve komutanın benimle konuşmak istediğini bildirmişti. Cepheye gelmenin heyecanına komutanın çadırına gitme de eklenince ruhumu özgürlüğe kavuşturmuş gibi hissediyordum.

Heyecandan dolayı aceleyle çadırlara ilerlerken elim ayağım birbirine dolanacak gibiydi. Çadırın içine girer girmez, ciddi bakışlarla beni süzen komutanlarıma selam verdim.

"Ahmet Umut," dedi sarı saçlı olan. "Sana bir görev vereceğiz." Hekimlik yapmayı ne kadar çok sevsem de cepheye geliş amacım elimin silah tutacak olmasıydı. Zira beklediğim de böyle bir görevdi.

"Düşmanın kamp alanına göndereceğiz seni. Casusluk yapacaksın." Kaşları havada bana bakarken yaşadığım hüzne şaşkınlık da karışmıştı.

Hızla başımı sağa sola salladım. "Yapamam komutanım."

Yanıma gelip elini omzuma koydu, desteklercesine. "Bu görevi en iyi sen yaparsın Ahmet Umut. Dil bakımından anlaşma olsun, metanetli olmak olsun her şeyi başarıyla yapabilirsin." Güven verircesine omzumdaki elini sıktı.

"Komutanım. Ben yapamam. Canım hiç mühim değil lakin arkadaşlarım cephede savaşırken bana ihtiyaç duyarlarsa ben nasıl rehavet içinde orada bulunayım komutanım?" Doğruydu, fakat biraz eksik yanı vardı. Savaşmak istiyordum. Canım pahasına cephede savaşmak istiyordum.

"Müttefiklerimiz yardımda bulunamıyor. Cephanemiz tükeniyor, yiyeceklerimiz yetmiyor. Hem bilgi de ulaştırabilirsin bize. Zira, hekim olman da çok büyük şans. Seni öldürmezler aksine onlara yararın olur." Kararlı sesi, beni ikna etmek üzereydi.

Hekim olmam ve yarım yamalak da olsa dillerini biliyor olmam herkesin içinden beni işaret ederken ben bu görevi düşüncelerimde sonuna kadar reddediyordum. Düşmanıma yardım etmek hele ki yaralılarını tedavi etmek istemediğim bir durumdu.

"İyice düşün Ahmet Umut. Onların aleyhine olacak. Bütün her şey ise bizim yararımıza. İsmin gibi umut ol bize Ahmet Umut." Her şey kulağa çok hoş geliyordu. Lakin bu görevi üstlenmek bana göre değildi. Arkadaşlarımın yardıma ihtiyacı olduğunda koşamayacaktım. Onun yerine düşman askerlerinin yardımına koşacaktım. Benlik değildi bu görev.

"Komutanım. Mühim olan ölmek değil. Arkadaşlarımın yardımına koşmak yerine karşı cephemizdekilerin yardımına koşmak. Şunu söylemek bile bu kadar ağırken nasıl yapayım bunu komutanım?"Sessizlik çadırın içine hüzün gibi çöktüğünde gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Parmaklarımı avuç içimde saklayıp yumruk haline getirdiğimde kendimi ağlamamak için sıkıyordum.

"Sen bizim umudumuz olacaksın. Geceleri senin getireceğin mühimmatları almak için, edindiğin bilgileri dinlemek için belirlediğimiz yerlerde buluşacağız." Sesi kararlı çıkarken, gözleri emin bir şekilde bakıyordu.

"Kumandanım. Ya yakalanırsam?" Sıkıntıyla çenesini sıvazladıktan sonra çadırın içindeki herkeste dolaştırdı bakışlarını.

"Seni oraya yolladıktan sonra feda edemem. Düşman cephesine birini sokmak zor. Dikkat çekeceğini düşünmüyorum Ahmet Umut. Senin yerine başkasını feda edeceğim eğer öyle bir şey olursa. Birini feda etmememiz için çok dikkatli olmalısın. Sana güveniyorum, inanıyorum. Hiç şüphen olmasın. İnan bana vakti geldiğinde yaptığınla gurur duyacaksın." Kelimeleri bir araya getirmek kolaydı. Esas iş, onları yapabilmekteydi. Öyle ağır bir yük binmişti ki omuzlarıma çaresizce kalakalmıştım. Kendi hayatım mühim değildi de bir arkadaşımın hayatı bana bağlıydı. En ağır yük de buydu işte.

UMUT |bxb|Where stories live. Discover now