0.4; dangerous moves

672 86 67
                                    


Keyifli okumalar!

Jisoo boğazını temizlediğinde; beyaz, geniş ağızlı ve büyük bir kupanın içerisindekiyarılanmış kahvenin köpüklerini seyrediyor ve arada kafamı kaldırıp, gün boyunca geldiğini hissettiren yağmurun cam boyunca ince bir çizgi halinde kayışını, cadde ...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



Jisoo boğazını temizlediğinde; beyaz, geniş ağızlı ve büyük bir kupanın içerisindeki
yarılanmış kahvenin köpüklerini seyrediyor ve arada kafamı kaldırıp, gün boyunca geldiğini hissettiren yağmurun cam boyunca ince bir çizgi halinde kayışını, cadde üzerinde dalgalar oluşturuşunu izliyordum.

"Pekala," onun sesi, tok ve kadınsıydı. "Eğer bir problemin varsa bana anlatabilirsin." Kafamı kaldırdım ve kısa bir süreliğine, dünya standartlarının oldukça üzerindeki güzel suratını izledim. Samimiyeti, gözlerindeki yumuşak ışıktan açıkça belli oluyordu lakin yine de, neden yarım saat önce tanıştığı birinin derdini dinlemek istediğini anlamadım. Paranoyak değilsem de, yine de bu beni biraz germişti.

"Elbette beni ilgilendirmez sadece orada çok içli ağlıyordun." Ne hissettiğimi anlamış gibi açıklamaya girişti, yapıcı bir tondaydı. "Biraz dertleşmek istedim, başka bir amacım yok."

Ona güvenmeyi seçtim lakin bu sonsuz bir güven değildi. Karşımdaki kız, bana yardım etmiş ve yardım etmeyi istiyor olabilirdi fakat bu ona her şeyi anlatabileceğimi göstermezdi ki zaten anlatacak bir şey de yoktu.

"Hayır, seni yanlış anlamadım." İtiraz ettim, onu yanlış anlamamıştım sadece temkinli davranıyordum. "Bir an, niye ağladığımı ben de anlamadığımdan ne açıklama yapacağımı düşündüm."

Beni kesmeden, tüm ciddiyetiyle suratıma bakarken, süslü fincanından çayını yudumladı.

"Onu dün duydum ve sadece duydum." Ben de kahvemi yudumladım. "Yüzünü görmemiştim lakin öyle içten söylüyordu ki, bugün tekrar geldim. Ve şarkı söylerken öylesine," duraksadım ve doğru kelimeyi düşündüm. Başımı pencereye çevirmiştim, aklıma gözlerindeki o karmakarışık parıltılar geldi. "Yalnız ve boğuluyor gibiydi. Onun ruh çıkmazındaydım, ağladığımı fark etmedim bile."

"Jungkook," kısa bir duraksamanın ardından, devam etti. Başımı camdan ona çevirmiştim. "Herkes gibi yaraları olan bir insan ve şarkı söylerken, yaralı tarafına basarak söylüyor."

Jisoo'nun Jungkook'u tanıdığını aniden öğrenişim beni tedirgin etti. Durumumun iyi olduğunu göstermemeliymişim gibi hissetmeye başlamıştım ve az önce duyumsadığım o temkinli rahatlama tamamen gerginliğe dönüşmüştü. Gerçi, hala niçin Jungkook'un benden hoşlanıp hoşlanmaması meselesini umursadığımı bilmiyordum. Para konusunda rahat olmamdan ötürü benden hoşlanmaması fikrinin beni germesi olağanüstü aptalca geliyordu kulağa.

"Bilmiyorum," dedim mırıltıyla. "Sadece hissettim." Gülümsedi, anlayışlı bir gülümsemeydi bu. Kalp şeklindeki parlak dudakları gerilmişti. Konuyu geçiştirmeye çalıştığımı anlamadığını düşündüm, gülümsemesi bu yöndeki tezimi destekliyordu.

"Başka bir problemin varsa anlatabilirsin." Başımı iki yana salladım. Gülümsemeye çalıştım lakin benden ailemle ya da arkadaş çevremle ilgili bir problem beklediğini anlamıştım. Benim bir problemim yoktu. Hayatımdaki tek pürüz vizelerim, dönem bitirme sunumlarım ve projelerimdi.

Perfect Liar Where stories live. Discover now