0.3; still crying over

552 88 99
                                    

Keyifli okumalar!


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Dersten çıktığımda bir süre Starbucks masalarını işgal etmiş, notlarımı temize çekmiş bu sırada kısa bir tekrar etmiştim. Chaeyoung, benden önce çıkmış ve beni görmeden tekrar derse girmek zorunda kalmıştı. Bu nedenle olabildiğine yalnızdım. Yine de dersten çıktığında yanıma uğrayabilsin diye ona Starbucks'ta süründüğümü anlatan kısa bir mesaj atmıştım.

Kahvemden bir yudum daha alıp, kulağımda gitar eşliğinde şarkı söyleyen kızı dinledim. I sırada gözlerim, kısa süreliğine notlarımdan ayrıldı ve etrafta gezindi. Sabah tartıştığım genci, birkaç masa ötede büyük mavi dosyalarla uğraşırken gördüm. Bir yanım, benden büyük olduğunu ve ayıp ettiğimi fısıldadı lakin aklıma neredeyse derse geç kalacağım geldi. Üstelik şehir hız limitlerinin aşırı altında seyretmişti hızı, yol boyunca. Yani hızlı gitme konusunda ben hız düşkünü zengin kokona olmuyordum.

Uzun bir süre oraya baktığımı fark edip, kafamı notlarıma gömdüm. Temize çektiğim notları okuyup, yanlış geçirdiğim bir yer var mı diye kontrol ediyordum. Ancak aşırı titiz çalışmanın verdiği özgüvenle, olmadığına da hemen hemen emindim.

Önüme bir kahve bardağı bırakıldığında, kulaklıklarımı çıkararak kafamı kaldırdım.

"Sabah çok agresiftin. Sakin bir anını yakalamak istedim." Aşırı uzun genç bana bakarken, omuz silktim.

"Derse geç kalacaktım, beni suçlayamazsınız." Özellikle siz dili kullanırken, samimiyetini iğneledim. Niçin bu denli kindar davrandığımı ben de bilmiyordum çünkü genelde böyle değildim.

"Haklısın, suçlamıyorum." Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı, gözlerim büyük ellerinde gezindi. Yüzünde hoyrat, muzip bir gülümseme vardı. "Cha Eunwoo." Elini uzattı.

Nazik davranmaya özen göstererek elini sıktığımda, gülümsemesi genişledi. "Ghim Lalisa."

"Bir an elimi sıkmayacağını düşündüm."

"O tür bir kabalıkta bulunmam." Kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Benim kaba olduğumu imalıyor olduğu ihtimali nedeniyle tekrar saldırıya geçmiştim.

"Ancak bir insanın suratına hakaret edebilirsin, öyle değil mi?" Gözlerine çok kısa bir süre baktım lakin o sürede bile içinde yanıp sönen parıltıların kurnaz ışıklar saçtığını anlayabilmiştim.

"Hak ettiğinde mi? Evet." Sadece gülümsedi, ciddileşeceğimi anlıyor gibiydi.

"Ne alacağımı bilemedim, ben de sütlü bir filtre aldım. Umarım seviyorsundur." Önümdeki bardağı işaret ederken, kendi bardağını avuçları arasına aldı.

"İçerim." Kısaca yanıtladım ve içerisine zehir atmamış olmasını umarak bir yudum aldım. Kendi kahvem o masaya gelmeden hemen önce bitmişti. Belki de bunu görmüştü?

Perfect Liar Where stories live. Discover now