1. Bölüm

40.9K 1.2K 343
                                    

Günün son ışıkları binaların camlarına yansıyarak etrafa güzel bir görüntü sergiliyordu. Mnestra şehri her zaman olduğu gibi günü tüm güzelliğiyle bitirmek üzereydi. Belediye binasının devasa boyuttaki kapısı bir hafta önceki trajik olay yüzünden korumalarla doluydu.

Binanın önündeki korumalar, daha fazla bilgi almak adına uğraşan ve kargaşaya neden olan gazete muhabirlerini engellemeye çalışıyordu. Bir hafta önce belediye başkanının cesedini odasında bulmuşlardı. Arkasında hiçbir iz bırakmadığını düşünen katil hakkında tek bir bilgiye dahi sahip değillerdi. Hiç iz bırakmadığını düşünmesi ise komikti. Herkes hata yapardı. Sadece bunu görmeyi bilmiyorlardı.

Görkemli beyaz binanın önünde duran askerler ifadesiz gözlerini üzerimde gezdirdi. Bir haftadır tekrarlanan bu anın sonunda hep yaptığım gibi yine adımlarımı hızlandırdım. Kalabalığın arkasından dolaşıp taksi durağına ilerledim.

Hava kararmak üzereydi, yağmur bulutları gökyüzünü çoktan griye boyamıştı. Henüz karanlık çökmeden şehir akşam saatlerindeymiş gibi bir atmosfere bürünmüştü.

Boş bir taksiye binip evin adresini verdim. Taksi hareket etmeye başladığında bakışlarımı yağmur damlalarının iz bırakmaya başladığı cama çevirdim. Yağmur yeni başlamış olmalıydı. Taksiye binmeden önce yağmur yağmadığından emindim. Son birkaç haftadır bu saatlerde sürekli yağmur yağıyordu. Hava ılıktı, bahar aylarında olduğumuz halde yağmur az sonra bardaktan boşanırcasına yağacaktı, artık buna alışmıştım.

Uzun bir trafik sıkışıklığının sonunda eve ulaştım. Şoföre ücreti ödeyerek indim. Bahçe kapısının açık olduğunu fark ettiğimde ceketimin fermuarını çekerek koşar adımlarla eve girdim. Tahmin ettiğim gibi yağmur hızlanmış ve şimşek göğü ikiye yarmak istercesine çakıyordu.

Evin kapısını ardımdan kapattım. Islanmış ceketimi askılığa asarken gözlerim koridoru taradı. Islak saçlarımı geriye attım. Taksiden iner inmez sırılsıklam olmuştum. Mnestra'da yağmur en çok ilkbaharda yağardı. Yılın bu ayları ya çok güneşli ya da çok yağışlı geçerdi. Uzun süredir güneşli olmadığı için şehir halkı bu ayları yağmurun yağmasıyla hatırlardı.

Doğa sanki halimize ağlıyordu. Hayatın önümüze sunacağı gerçeklere şimdiden göz yaşı döküyor ve bizi haberdar ediyordu. Her bir yağmur damlası Mnestra'da yaşayan bir ruhu simgeliyordu belki de. Bu yıl karşımıza her ne çıkacaksa doğa hissetmiş gibiydi.

Babamın ve annemin evde olmadığını fark etmem fazla uzun sürmemişti. Genelde evde vakit geçirmezlerdi. Zamanlarının çoğunu batı ormanının ilerisindeki korunaklı bölgede, Mestra'da geçirirlerdi.

Mestra, Koruyucuların sığınağıydı. Orada eğitim görürdük. Hatta bazılarımız orada yaşardı.

Koruyucular.

Benim hayatım tamamen onlardan ibaretti.

İnsanlar hayatları boyunca görebildikleri kadarına inanırdı. Gördüğü şeyler onlar için kanıtlanmış, görmedikleri ise hayal ürününden ibaret olurdu.

Ancak, her zaman gördüğümüzden ve hissettiğimizden fazlası vardı. Dünya tehlikeli yaratıklarla doluydu.

Koruyucular ise insanların ve yaratıkların arasında duruyordu. İki tarafı da koruyor, yardım ediyorduk. Bize Koruyucu diyorlardı, nedeni ise açıktı. Yardıma ihtiyacı olan herkes için oradaydık. Birinin ölüme en yakın hissettiği anda, karanlığın arasından çıkıp ona kalkan olan kişiler, bizlerdik.

Avery: Koruyucu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin