17 | beast mode

4.7K 487 396
                                    

✧*。

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

✧*。

kelimenin tam anlamıyla taehyung, çıldırıyordu. arabasını uzaklara park etmiş ve jimin'in evine birkaç güzel manzarayı izlemek adına gitmişti fakat karşılaştığı görüntü namjoon'la dans eden ve sonrasında ise onunla öpüşen bir jimin olmuştu. işte büyük pencerenin önünde dikiliyordu ve sağ gözü istikrarla seğiriyordu. jimin'in namjoon'a nasıl sarıldığını ve esmer olanın ellerinin belindeki yerini aklına kazıyordu.

orada kendisi olmalıydı. jimin, ona ihanet ediyordu. bunlar kafasında bir mantra gibi dolanıp dururken kendisine hakim olması oldukça zordu.

elleri iki yanında yumruk olduğunda yüzüne parazit bir gülümseme yayıldı. oh, hayır, hayır onları mahvedecekti. kendine ait olanı alacak ve geride o aptal herifi kanarken bırakacaktı.

kafasını iki yana salladı fakat görüntüler gözünün önünden gitmedi. kafasını kaldırıp cama tekrar baktığında bu sefer jimin koltuğa oturmuştu ve namjoon da onun dizine kafasını koymuştu. jimin'in ufak parmakları namjoon'un saçlarındaydı ve kahretsin, taehyung çığlık atmak üzereydi.

yalpalayarak evden uzaklaşmayı denedi. hayır! kapıyı çalabilir, arabasının bagajındaki av tüfeğiyle namjoon'un kafasını uçurabilirdi ve jimin artık sadece kendisinin olurdu. böylece kıkırdamaya başladı fakat sol gözünden bir damla yaş hızla yanağından aşağı doğru süzülmüştü.

"hayır, hayır, hayır, jimin benim. o benim. onu benden kimse alamaz." geri geri adımlamaya başladı ta ki boş sokakta ağaçların olduğu bölgeye girene kadar. sonrasında çığlık atmış ve yumruğunu önündeki ağacın gövdesine geçirmişti.

hissedemiyordu. tüm duyguları o kadar karışmıştı ki taehyung hiçbirini hissedemez hale gelmişti. dizleri üzerine çöktü ve bağırdı. kimse onu ne duyuyor ne de görüyordu. elinin acısı, hayal kırıklığına uğramış olması, öfke, kıskançlık, ait olma duygusu, canlı canlı yanmak ya da bir ağaçta sallanarak boynunun kopması. taehyung, sırt üstü yere doğru uzanırken kıvranmaya, kafasındaki seslerin yükselmesiyle birlikte saçlarını yolmaya başlamıştı.

o böyle olacağını tahmin etmemişti. her şeyin kolay olduğunu zırvalarken jimin'i elinde tutmayı becerememişti. kendi yanağına güçlü bir şekilde tokat atarken aklı başında değildi.

"aptal, aptal, aptal!"

sonrasında ise belinde duran hançeri titreyen elleriyle çıkarıp dizleri üzerinde yükselip kendi boğazına dayadı. keskinlik tenini yakarken gözlerinden durmadan yaşlar geliyordu. tek eliyle saçlarını geriye çekerken diğer eliyle soluk borusunu kesmeye çalışıyordu.

boğazından yüksek sesli bir hırıltı çıkarken karşında bir kadın hayal etti. çok uzun [neredeyse ağacın zirvesine yakın], yüzünde uzun gagaya benzeyen bir maske ve omuzlarından yere kadar akan siyah bir pelerin. sonra kadın kendisine eğildi ve usulca hançeri tutan elini taehyung'un boynundan çekti.

"ölmesi gereken kişi sen değilsin." dedi kadın ona. dışarıdan kendi kendine konuşan biri gibi görünüyordu fakat taehyung bunu fark edemeyecek kadar uçmuştu.

kadın, dallara benzeyen ve her hareketinde sağır edici çıtırtılar çıkaran uzun parmaklarıyla ağaçların arasından ışıkları belli olan jimin'in evini işaret etti. "ölmesi gereken onlar. yak, yık, sana ait olanı al. bunun için çok çabaladın."

taehyung'un elindeki hançer kayıp yere düşmüş, kafası yukarı doğru kalkık halde öylece kalmış bedeni kaskatı kesilmişti. hipnotize olmuş gibi kafasını aşağı yukarı salladı, gözyaşları yanaklarında kurumuştu.

kadın, büyük ve içinde çığlıkları barındıran gülümsemesini maskesinin ardından taehyung'a sunmuş ve esen rüzgara karışıp yok olmuştu. sonra taehyung, yüz üstü yere düştü ve saatlerce orada ölü gibi uzandı.

*

ertesi gün her zamankinden farklıydı çünkü kim taehyung, sırt çantasında bir uzi* taşıyordu. dün akşam buz tutmuş bir şekilde eve gitmeyi başarabildiğinde direkt olarak yatmıştı. gözlerini her kapattığında önüne jimin ve namjoon geliyordu ve sonrasında ise taehyung çığlık atarak uyanıyordu. en sonunda dakikalarca kahkaha atmıştı çünkü odasındaki her şey konuşmaya başlamıştı. eşyaları onun ne kadar acınası olduğunu söylerken içlerinden sadece biri yarın için silahlanması gerektiğini söylemişti ve taehyung ona uymuştu.

bugün hiç çalışmamıştı. en ufak bir ezber bile yapmamıştı. gözlüğü sağ elinde duruyordu ve bu asla uyumamış olan kanlı gözlerini herkese sunuyordu. yoongi'nin yanından geçip gittiğinde ise bir şeylerin garip olduğu fark edilmişti. yoongi, koşarak onun yanına geldi ve onun hızına yetişmek adına büyük adımlar atmaya başladı.

"dostum bu halin ne?" yoongi, bir ceset gibi görünen taehyung'a sorduğunda onun durmasını beklemişti fakat taehyung, durmadan yürümeye devam etmişti.

"hey, sana diyorum!" yoongi, sonunda çareyi onu tutmakta bulunca taehyung'un koluna yapışıp onu koridorda kenara çekti. taehyung, yüzündeki dehşet ifadeyle yoongi'ye bakmaya başladığında ise kısa olan baştan sona titremişti.

"aman tanrım, taehyung. iyi misin?"

taehyung, ilk önce yoongi'ye baktı sonrasında ise yoongi'nin, omuzlarını kavrayan beyaz ellerinde gezdirdi bakışlarını. sonra kafasını tekrar yoongi'ye bakmak için kaldırdığında gözlerinin içindeki bir şey yardım çığlıkları atmıştı ve yoongi şans eseri bunu fark etmişti. taehyung, bir anda kocaman gülümsedi.

"ben muhteşemim." dedi. "harika hissediyorum." sonra ifadesi yumuşamıştı. yoongi, ona inanabilmek için birkaç dakikasını harcamıştı.

"parti nasıldı?" diye devam edince yoongi omuz silkti.

"güzeldi, hoseok'u düşürmek üzereyim ve- hey, iyi olduğuna hiç inanmıyorum."

taehyung, ona hala gülüyordu ve yoongi, bir süre sonra bunun yorucu olabileceğini düşündü.

"seni inandırmamı ister misin?" sesinin tınısı bile yorgun geliyordu. yoongi, kendini kafa sallarken buldu.

sonrasında ise kafeteryaya gidip kahve almışlardı. taehyung, kahveyi sıcak sıcak kafasına dikince yoongi, ağzı açık bir şekilde ona bakmıştı. ne yazık ki taehyung'un hissedemiyor olduğunu bilmiyordu.

"taehyung, biliyorsun eğer bir şey olduysa benimle konuşabilirsin. jimin'le mi bir şey oldu?"

"onu namjoon'la öpüşürken gördüm."

yoongi, duyduklarıyla şaşkınca taehyung'a bakmıştı. içmek üzere olduğu kahvesini yarı yolda masaya geri bıraktı. ağzından ufak bir 'siktir' kaçmıştı.

taehyung, ona olayı jimin'i dikizlerken gördüğünü söylemedi. eğer deseydi yoongi garip karşılayabilirdi. yoongi de en az kendisi kadar deliydi fakat ona bu kadar çok güvenemezdi.

"jimin'le konuştun mu?"

"hayır, işin kötüsü akşam boyunca bana hiç mesaj atmadı ya da aramadı. genelde yatmadan önce birbirimizi ararız ama o bunu yapmadı. benden vazgeçti."

"siktir tae, yanlış görmüş olamaz mısın?" yoongi, onu teselli etmeye çalıştı fakat beklediği tepki bu değildi. taehyung, hızla elini masaya vurmuş, tüm kafeteryayı inletmişti. ortama bir anda sessizlik çökmüş, herkes taehyung'a bakmıştı. yoongi yerinde sıçradı ve taehyung "ben asla yanılmam." diye bağırdı.

yoongi olanlara inanamıyordu. taehyung sanki artık taehyung değildi ve bu çok korkunçtu. kalbi ağzında atarken taehyung'un çantasını da alıp kafeteryayı terk edişini sessizce izledi.

'acilen jimin'le konuşmalıyım.'

~

uzi* teğmen uziel gal tarafından 1948 yılında tasarlanıp 1950 yılında üretilmeye başlanmış bir hafif makineli silah.

let me under your sin | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin