=GEÇMİŞ SADECE CAN YAKAR=

655 26 18
                                    

      Yıllar önce ki anılar hâlâ dün gibi aklımdaydı. Cenk bana birden fazla duygu yaşattı. Severken nasıl nefret etmeyi mesela. Daha lisenin başındayken, pespembe hayatım varken beni karanlığa çekti. Ona karşı neler hissediyordum biliyor musunuz? Sadece nefret... Ona hâlâ aşık olduğumu sanmıyordum. Sonuçta kaç yıl geçmişti üzerimizden...

       Derste ben yine düşüncelere dalmışken Sinan bana doğru fısıldadı. "Keşke şu an Burak burada olsaydı. O belki seni toplayabilirdi." doğru ya! Ben Burak'ı komple unutmuştum. Neredeydi acaba, neden gelmemişti okula? Çıkışta ilk işim onu aramaktı. Tabii Cenk sayesinde dağılan kafamı toplayabilirsem.

      Sinan'ın beni dürtmesi üzerine uyandım. Anlaşılan çıkış zili çalıyordu. Gözlerim istemsizce kapıya kaydı. Cenk gözlerinde mahsun bir edâ ile bana bakıyordu. Ne de güzel bakıyordu. Bana bu kadar fazla yanlış yapmasaydı keşke.Şu an nasıl olacaktı aramız acaba? Sinan dikkatimi dağıtarak kolumdan çekiştirdi beni. O da istemiyordu ona tekrar bağlanmamı. Sorun şu ki kalp istediğini istiyordu her zaman.

      Servise bindiğimiz de Sinan, Rüya'nın yanına değil benim yanıma oturmuştu. Sanırım Cenk benim yanıma gelmesin diyeydi bu haraketi. Epey gergin görünüyordu zaten. Ortamın gerginliği kanımın akışını yavaşlatıyordu. Nefes almamı engelliyordu. Ama olaylar sandığım gibi olmadı. Cenk önümüzdeki servise bindi. Ben de gönül rahatlığı ile, "Sinan'ım sen geç sevdiceğinin yanına. Ben de biraz müzik falan dinlerim." o muhteşem gülücüklerinden birini bana gönderdi. "Twin seni çok seviyorum ve daima arkamdayım. Bunu sakın unutma. Şimdilik sadece bir koltuk arkandayım." yanağıma kocaman bir öpücük bırakıp Rüya'nın yanına geçti. Arkamı döndüp onlara elimle kalp yaptım. İkisi de bana öpücük gönderdi. Salak salak sırıtıp önümr döndüm. Bu iki şempazeyi çok ama çok seviyordum.

        Kulaklıklarım ile şarkı dinlerken bir anda ses kesildi ve telefonumun zil sesi çalmaya başladı iki tarafımda. Ekrana baktım. Arayan Burak'tı. Aptal bir sırıtış ile aramayı onayladım. "Nerdesin sen aptal çocuk? Okulda göremedim bugün." kıkırdadı. "Biliyorum beni çok özledin.Neyse herkes beni çok özler zaten." durdu, sonra devam etti. "Ama ben tek bir kişi özledim. O da Sinem adında salak bir kız." sanki beni görebilecekmiş gibi suratımı kızmış gibi bir ifadeye soktum. "Yaaa o salak kız bana seni ilk gördüğü yerde döveceğini söyledi, haberin olsun bebeğim." sesli bir şekilde kahkaha attı. "Bebeğim mi? Bu çok güzel bir kelime değil mi? Mesela yıllar sonra olacak bebeğimize diyeceğim harika bir kelime!" sıkıntı ile nefesimi verdim. "Bence sen baya yürek yedin ha? Yoksa nerden gelsin bu cesaret? Naptın ciğercide falan mı sabahladın yoksa?" omuz silktim. "Yok maalesef hastanede sabahladım." üzülmüş bir şekilde, "Yoksa sana bir şey mi oldu? Burak hangi hastanedesin bana hemen konum at. Yanına geleceğim." kıkırdadı. "Yok genel kontroller işte. Gelmene gerek yok evdeyim şu an. Ama illa geleceğim dersen evin konumunu atabilirim." ibne kıkırdamalarından birini yapıyordu. "Ben sana ananın konumunu atacağım ama şimdi haberin olsun!" ve çat diye yüzüne kapattım. Bir süre telefona bakarak sırıttım. Bu davranışlarıma isim koyamıyordum.

     Eve geldiğimizde annem ve babam yoktu. Yıldönümlerini kutlamak için Bodrum'a tatile gitmişlerdi. Onları hep çok özenirdim. Çok severlerdi birbirlerini. Babam biz doğunca anneme daha çok bağlandığını söylemişti bana. Acaba ben de öyle birini bulabilecek miydim?

      Odama çıkıp üstümü değiştirdikten sonra Sinan'ın odasına doğru yürümeye başladım. Tam kapıyı açacaktım ki kapı çekildi. Haliyle ben de sendeleyip yere kapaklandım. "Mal kardeşim kapımın önünde ne yapıyorsun?" kahkaha atmaya başladı. "Kaldır beni gerizekâlı! Gülüp durma!" elini uzatıp beni düştüğüm yerden kaldırdı. "Ben de senin yanına gelecektim." ensesini kavradı. "Şu Cenk olayı yüzünden." minik bir tebessüm ile, "Sinan beni kafana takma. Kaç yıl geçmiş üzerimizden. Hem baksana ben mutluyum şuan. O aptal benim mutluluğuma engel olamaz." ellerimi tutup, "Tüm gün dalgındın ama twin. Sadece serviste biriyle konuşurken güldün. O kişinin yerinde olmak isterdim. Sanırım değer verdiğin birisi." kim olduğunu anlamıştı. "Evet çok değer verdiğim birisi." ikimiz de aptal aptal sırıtmaya başladık.

     "Bahse girerim ki, Cenk ile Burak durmadan kavga edecekler. Ve ben de Burak'ın yanında olacağım." ciddi bir surata bürünmüştü. "Ben de bahse girerim ki, eğer Cenk sizin kılınıza zarar verirse onu orda gebertirim." sözüm bitince Sinan'a kocaman sarıldım. O da bana karşılık verdi. Sonra yaramaz bir ses ile, "Ben dışarı çıkacağım. Biraz dolaşıp gelirim." kafa salladım. "Ben de geleceğim." kaşlarını çattı. "Ne? Tabii ki de gelmeyeceksin. Evde otur dinlen ne yapacaksın erkeklerin içinde!" dudaklarımı büzdüm. "Hani dolaşacaktın yalancı?" oflayarak, "Ne konuştun be Sinem! Hadi öpüyorum seni bay bay." deyip koşarak kapıya yöneldi. Ben de mutfaktan bir şeyler alıp misafir odasına geçtim.

    Sinan gideli aradan en fazla beş dakika geçmişti. Ben de fırsattan istifade güzel bir film açıp izlemeye başlayacaktım. Tam filmi oynat tuşuna basacaktım ki zil çaldı. Önce Sinan'in geldiğini düşündüm ama kapı deliğinden bakınca Burak'ı gördüm. Elinde kocaman bir demet ile kapıyı benim açmamı bekliyordu. Ben de daha fazla bekletmek istemediğim için hemen açtım.

      Kapıyı açınca bana elimdeki demetleri uzatıp, "Merhabalar güzel kadın. Bu çiçekler size. Arzu ederim ki beni içeri alırsınız." kibar konuşması çok hoşuma gitmişti. Aynı Yeşilçam oyuncuları gibiydi. Kıkırdadım ve, "Tabii ki yakışıklı beyefendi. Buyurmaz mısınız?" elimle içeriyi gösterdim. O da hiç naz yapmadan içeriye girdi. "Demek yakışıklı ha? Bunu senin dudaklarından duymak ne kadar da güzel." 

     Koltuklara doğru yürürken arkamı dönecektim ki ayağımı orta sehpaya vurdum. "Ananı," kendimi durdurmayı başarabildim. Burak bana kahkahalar ile gülüyordu. Ona yaklaşıp karnına yumruk attım. O da geriye sendeleyip koltuğun üstüne oturdu. Sonra yüzünü buruşturup, "Bak bu acıdı işte." elimle gözüm üzerinde işareti yaptım.  O da bana karşılık olarak öpücük gönderdi.

    Yanına geçip oturdum. "Neden geldin Burak?" oflayarak cevap verdi. "Sinan gelmemi söyledi. Bana ihtiyacın varmış." alayla söylemiyordu. Aksine gayet ciddiydi. Sinan'ın da neden gittiği belli oluyordu. Aklı sıra benim aklıma Cenk'i getirmemeye çalışıyordu. Aslında bilse onu sevmediğimi, böyle yapmazdı.

      Burak'a yarım bir gülümsemeyle dönüp, "Burak buraya gelme sebebinin hepsini biliyor musun?" kafasını salladı. "Sinan yarım yamalak anlattı ama hepsini bilmiyorum." oturuşumu düzelttim. Sağ bacağımı sol bacağımın üstüne attım. "Bak şimdi," gülerek sözümü kesti. "Bakıyorum şimdi." dizine yavaş sayılmayacak şekilde vurdum. "Dur anlatacağım sözümü kesme." tamam deyip ciddi ifadesine tekrar büründü. "Benim ilk aşkım bizim okula tekrar geldi." gözlerini umursamamış gibi kıstı ama kendii sıktığı çok belli oluyordu. "İsmi ne?" çok katı bir şekilde sormuştu. "Cenk" deyip kestirip attım. Anladım şeklinde kafasını salladı.
 
  "Sinem sana açık konuşacağım, unutma her zaman yanındaki ile mutlusundur. İkimizin arasında itiraz edilemez bir çekim var. Bundan ikimizin de haberi var, farkındayız ama sen eğer dersen ki," sesi titremişti. Sonra sesini düzeltip devam etti. "Ben onu seviyorum Burak lütfen daha uzatmayalım dersen, emin ol aradan çekilirim." kafamı salladım. "Evet Burak uzatmanın mânâsı yok. Bence aramızda bir şey yokmuş gibi davranalım." gözlerini açıp bana doğru baktı. "Anlıyorum. Kendine dikkat et." masum bir ses tonu ile, "Sen de dikkat et bu tür şakalara karşı." sonra kahkaha atarak ona sarıldım. Ben ona sarılınca o da benim omzumu ısırdı. "Salak mısın kızım sen? Kalbime indi!" sarılmamı sonlandırıp bej rengi koltuğa tekrar oturdum. "Eee napıyım sen de çok zorladın!" haklı gibi üste çıkmaya çalıştım. "Neyse uzatmayalım. Ben Sinan'a sadece yarım saat gitsen evden yeter dedim. Gelir birazdan, ben gideyim." koridora kadar kimse konuşmadı. Kapının oraya gelince ona kapıyı açtım. Bana teşekkür anlamı taşıyan gözler ile baktı. Ağzımı açıp bir şey diyecektim ki lafımı ağzıma tıktı.

"Söylenecek bir şey kalmadı başka. Tabii var mesela 'Seni Seviyorum' kelimesi ama sen bu sözcükleri söylemeyeceğini bildiğim için konuşmanın pek de bir anlamı yok ama unutma Sinem, geçmiş sadece can yakar."

İKİZİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin