2. BÖLÜM - YEŞİL GÖZLÜ YABANCI

71.7K 3.6K 1.9K
                                    

Hayatta en çok istediğim şey özgürlüktü. Evet, her şeyim vardı belki ama bu sadece buz dağının görünen yüzüydü. Oysa derinlerde yaşadıklarımı bir sır gibi gizlemeye çok alışmıştım. Öyle ki asi sıfatına bürünmüş, şımarık damgasını yemiştim. Damarlarımda akan adrenaline öyle bağımlı olmuştum ki buraya geldiğimde kaçabileceğim tek yeri orman olarak görmüştüm. Şimdiyse karşımda bir çift yeşil göz vardı. Ormanı işlerine sığdırmış, geceleri kaybolduğum o karanlık diyarı kendinde saklıyordu. Bu ne bencillikti böyle... Neden paylaşmıyor, bana özgürlüğümü iade etmiyordu? Bu ne eşsiz bir renkti... Acaba başka gözlerde aynı rengi taşıyor muydu?

Kendimi hipnotize olmuş gibi hissediyordum. Hayatımda bu derece belirgin olarak gördüğüm ilk yeşildi bu. Başkalarının ki gibi değildi. Daha yeşildi ve bu yeşil daha belirgindi. Öyleki ela veya yeşil gözlü birini dikkatli bakmadıkça kahverengi gözlü olarak algılardım normalde ama burada öyle bir ihtimal dahi yoktu. Yeşildi işte... Orman gibiydi.

"Yeterince incelediysen bırakıyorum artık seni sakar kız," diyen yeşil gözlü adam kendime gelmemi sağlamıştı. Sanırım bir süredir onun kollarında asılıydım ve gözlerim arsızca onun yüzünü talan ediyordu. Daha doğrusu gözlerini...

Bu çok utanç vericiydi. Böyle bir duruma düşeceğim aklıma dahi gelmezdi. Birisinin gözlerinin beni bu derece etkilemesi pek normal değildi ve ben bunun farkındalığıyla bir şey demeden kendimi toparlayıp doğruldum.

Elimde hala daha tutmakta olduğum küreğe sıkı sıkı yapıştım. Nedenini bilmediğim bir şekilde dengem alt üst olmuştu ve şuan elimdeki şu alete tutunmuyor olsaydım yere kapaklanmam işten bile değildi. Yeşil gözlüye ağzı açık ayran budalası gibi bakarken bu köyde bu derece yakışıklı bir adamın olması beni oldukça şaşırtmıştı. Sonrasında aklıma gelen detayla yanaklarım yanmaya başladı. Üzerimde pis bir tulum vardı ve ben berbat görünüyordum. Sabah solgunluğumu gizlemek için yaptığım makyajın terlediğim için aktığından emindim. Sarı saçlarımda samanlar kol geziyordu ve kahverengi gözlerim aktığından emin olduğum rimelimle lekelenmişti.

Odunluğa giren babaannem önce benim şaşkın ve domatase dönmüş olan suratıma sonra yeşil gözlünün bir heykeltıraşın elimden çıktığını düşündüğüm yüzüne baktı. Daha ben ne olduğunu anlamadan, "Dağhan!" diyen babaannem adının Dağhan olduğunu anladığım yeşil gözlüye sıkıca sarıldı.

Dudaklarımdan bir, "Ha?" sesi kaçarken onlar hala sarılmaya devam ediyorlardı.


Ürkek adımlarla yanlarına ilerledim. Ben ve ürkeklik normal şartlarda aynı cümlede kullanılamazdı lakin burada olan şeye anlam veremediğim gibi Dağhan denen adam tarafından dengem alt üst edilmişti. Bunun farkında mıydı bilmiyorum ama ben gayet farkındayım.

Yaklaştıkça daha fazla detay takıldı gözüme. Yeşil gözlünün gözleri gülümsediğinde kayboluyordu mesela. Elmacık kemikleri ortaya çıkıyor göz kenarları kırışıyordu. Bembeyaz dişleriyse gözler önüne seriliyordu.

"Ne kadar büyümüşsün," dediğini duydum babaannemin. "Çok yakışıklı bir genç adam olmuşsun."

Yeşil gözlü bir kez daha gülümsedi. "Seni özlemişim Meryem Hala."

"Hala mı?!" Adeta bağırarak sorduğum bu soruyla ikisinin bakışları da bana dönmüştü. Verdiğim tepki elbette ki çok tuhaftı fakat ben zaten tuhaf olmadığımı iddia etmemiştim.

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Место, где живут истории. Откройте их для себя