Yirmi Yedi | Part İki

9.6K 860 91
                                    

-Yazım hatalarını kontrol edecek vaktim olmadı kusura bakmayın. Votelar için teşekkürler, uzun yorumlarınızı özlediğimi itiraf etmeliyim. İyi okumalar. :) -

Bir saat kadar daha Dedektif Whitmore'la karakolda kalıp olası senaryoları tartıştık. Bir süresinde Ian geldi ve kenardaki sandalyeye oturup sessizce konuşmamızı dinledi.

Saat dört buçukta, gitmek için ayağa kalktım.

Whitmore bir ara tekrar konuşmamız gerektiğini söyledi ve Ian da arka tarafa eşlik etmeyi teklif etti. Söylediğine göre kalabalık halen oradaydı.

Ayak seslerimizi dinleyerek yürümeye devam ettik.

'Sonunda seninle tanışmak güzeldi.' dedi Ian kalabalığı yararken.

'Annem evde ara sıra senden bahsediyor.'

'Ne söylüyor?'

'Zeki olduğunu ve soruşturmaya yardımının dokunabileceğini söylüyor. Sana denk geldiğine memnun gibi.'

'Ah.'

'Aslında pek göstermiyor ama o zaten hiçbir şey için minnettarlık gibi duygularını belirtmez. Çok iradelidir. Öyle de olmalı, beni tek başına yetiştirdi.'

'Baban neredeydi?'

Hassas bir konu olabileceğinden tereddütle sormuştum.

Omuz silkti.

'Ben çok küçükken ölmüş, onu hiç tanımadım.'

'Senin için zor olmalı.'

'Aslında değil, ahirete her zaman inanmışımdır.'

Ian'a baktım. Bir şey mi imâ etmeye çalışıyordu? Hayat, ölüm ve arafa dair bilgi sahibi miydi?

Hayır. Neden olacaktı ki? Sadece inancını dile getirmişti. Birçok insan ahirete inanırdı. Sözleri bir şey ifade etmiyordu.

Arabama geldiğimizde durduk. Kilidi açtım ve bindikten sonra vedalaşmak üzere camı açtım.

'Umarım görüşürüz.' dedi gülümseyerek.

'Tabi ki.'

Ben onu geçmeden son kez gülümsedi ve yoluma devam ettim.

*

Öğlen yemeği sırasında Ria'nın yanında sessiz ve gergin oturuyor, tırnaklarımla oynuyordum. Kolye olayından sonra ilk kez okula gelmiştim ve insanların hakkımda konuştuğundan emindim. Ava'nın yaymış olabileceği dedikoduları öğrenmek bile istemiyordum. Lise dedikoduları, mezun olup yollarımızı ayırdıktan sonra hiçbir şey ifade etmeyecek saçmalıklardan ibaretti.

'Hey hoşgeldin.' dedi Jenna tepsisini yanıma bırakırken.

'Nasılsın?'

'İyi. Sen?'

'İngilizce'de yardımın olmadan hiç de iyi sayılmam. Romeo ve Juliet'in üçüncü perdesinden en ufak bir şey anlamadım. Dün başladık.'

Oliver ve Adam yanımıza oturdu, hemen arkalarından da Nate. Onlar kendi konuşmalarına dalmışken, ben de Max, Ava ve Estella'nın nerede olduğunu merak ettim.

Sorum, çok geçmeden linolyum zeminde yankılanan topuk sesleri ve yayılan parfüm kokusuyla cevaplandı.

Ava, Jenna'nın yanına otururken gözleri üzerimdeydi.

'Merhaba Jane.' dedi şeker pembesi gülümsemesiyle. Kibar olmayı aklımdan bile geçirmeden kaşlarımı kaldırdım. Birbirimizden hoşlanmadığımız ortadaydı, başka türlü rol yapmanın ne manası vardı ki?

Phantom (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now