Otuz Yedi

10.2K 881 91
                                    

-Oylar ve yorumlar için çok teşekkür ederim. :) Bir de Phantom'un yazarının bir diğer hikayesi olan Evergreen'in çevirisi @thebestisgreen hesabında yapılmaya başlanmış, göz atmak isteyen olursa linki dış bağlantıda olacak. İyi okumalar. :) -

Tarifi mümkün olmayan bir ses duyuyordum, aslında tek bir sesten ziyade harmoni oluşturmuş sesler bütünü diyebilirdim. Gülüşler, konuşmalar, hafif bir müzik..

İlk başta görüşüm bulanıktı fakat sonradan netleşti.

Evdeydim ama dekorasyonu bizimki gibi değildi. Antika mobilyalar ve tanıdık olmayan yüzleri düşünecek olursam, Harry'nin evinde olmalıydım.

Bu benim evim değildi, Cadence Manor'un asıl haliydi. Olması gerektiği hali.

Peki neden buradaydım?

Merdivenleri çıkmaya başladığımda görünmez bir kuvvetin etkisinde gibiydim. Merdivendeki insanları geçmeye çalışırken neredeyse kendi ayağıma takılıp düşüyordum. İkinci kata geldiğimde antreye yöneldim.

Ve beni oraya çeken şeyi buldum.

Antrenin karşısından bir kolunu Ava'ya, bir kolunu Max'e dolamış Harry geliyordu. Gülüşüyorlardı.

Yanıma geldiklerinde durdular. Benim ayaklarım da sanki yere gömülmüş gibi ağırlaşmıştı. Ava ve Max'in bakışları beni es geçse de Harry tam gözümün içine bakıyordu. Diğer ikisi etrafımdan dolanıp aşağıya inmişlerdi.

'Burada ne yapıyorsun?' diye sordu Harry.

'Bilmiyorum.'

'Buradan çıkmalısın.' derken gerçekleri yüzüme vururcasına en ufak bir tereddüt bile bulundurmuyordu.

Cevap vermek üzere ona döndüğümde şaşakaldım. Çünkü yok olmuştu, antrede yalnızdım.

'Harry?' diye seslenip etrafıma bakındım.

Artık hareket edebiliyordum. Antrenin sonundaki köşeyi döndüm. Fakat yine aynı yere çıkmıştım. Şaşkınlık içinde köşeyi bir kez daha döndüğümde aynısını tekrar yaşadım. Telaş yavaş yavaş içime dolduğunda Harry'e seslenerek koşmaya başladım lâkin yanıt yoktu. Defalarca köşeyi döndükten sonra vaz geçip geldiğim tarafa geri döndüm.

Antrenin yerine karşıma bir oda çıktı bu sefer.

Duyduğum hafif sesler zamanla tutarsız bağırışlara dönüşüyordu. Konuşma tonlarındaki vahşet tüylerimi diken diken ediyordu.

Aniden yanan ışık, karanlığı yok ettiğinde gördüğüm şey kana bulanmış bir aynaydı. Sağlam kalan parçası, yansımamı görebilmem için yeterliydi. Ava'nınkine benzer siyah bir elbise üzerimdeydi. Gözlerimi alçaltıp ellerime baktım.

Kanlar içindeydi.

Geçen seferkinin aksine, kendi kanım değildi.

Dönüp yere baktığımda bir şey gördüm, hayır bir şey değil. Birisi.

Harry.

Arkası dönük olduğundan yüzünü göremiyordum. Üzerindeki siyah tişörtün yerinde görmeye alışık olduğum beyaz kazağı vardı. Yüzüne bakmak için etrafından dolandım.

Gözleri öylesine bomboştu.

Öylesine ölü.

Hâla kanlar içinde olan ellerime baktıkça oda daralıyor ve üstüme geliyordu sanki.

Çığlık atıyordum ama sesim kaybolmuş misali içimde yankılanıyordu. Nefes almaya çalışıyordum ama tüm oksijen odadan çekilmiş gibiydi. Tek yapabildiğim gözlerimi sıkıca kapatmak oldu.

Phantom (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now