Otuz Sekiz | Part Bir

10.3K 915 101
                                    

-Hikayeyi okuyan herkese teşekkür ederim. Oy ve yorumlarınızı arttırmanızı bekliyorum. :) -

Artık vakti gelmişti.

Her şeyin yerine oturmasını sağlayacak olanlardan kaçmayıp, Harry'nin geçmişini olayların aydınlığa kavuşması için kullanmamın vakti gelmişti.

Sağlam bir plan yapmalı ve ailem farkına varmadan, haftalar önce yapmış olmam gerekeni yapmalıydım.

O duvarı yıkmalıydım.

Tamamını değil tabi. Bu konuyu uzun uzun düşünmüştüm. Harry'nin oradan geçemeyişinin sebebi, odada bulacaklarımızın ölümüyle direk bağlantılı olmasıyla açıklanıyordu tahminimce. İçeriyi görebilecek büyüklükte bir delik açarsam, odanın gizledikleri ortaya çıkacak ve Harry de içeri geçebilecekti. Umarım.

Eğer öyle olmazsa.. Peki bu daha sonraki sorun.

Planı yapmaya başladım. Ailem CRYE'e (kulağıma hâla tuhaf geliyor) gittiğinde ev bana kalacaktı. Gittiklerinde Harry'le birlikte duvarı delebilirdik, üzerine de bir aile fotoğrafı astık mı kimse fark etmezdi. Fotoğraflarımızı biraz karıştırıp genişçe bir tane bulsam iyi olurdu.

Bir diğer sorun, duvarı nasıl kıracağımızdı. Tam yerini bilmemekle beraber babamın alet çantasının garajda olduğunu hatırlıyordum. Ondan, arkadaşımın mühendislik dersi projesi için bir çekiç istesem garip görünmezdi heralde. Henüz yalanıma tam karar verememiştim, babama yalan söylemekten nefret ediyordum aslında. Fakat bu koşullarda Harry'nin cinayetini çözmek önceliğimdi.

Okul günleri, Ava ve Estella'dan kaçınmam dışında her zamanki temposunda geçiyordu. Ava'dan kaçınmam, o herkesten uzak durmaya özen gösterdiğinden fazla zor olmuyordu. Bitkin bir haldeydi, Max dışında neredeyse kimseyle konuşmuyordu zaten.

Öğlen yemeklerinde Estella'nın bana attığı kaçamak bakışları da görmezden geliyordum.

Kurumuş, kahverengi yapraklar dallardan ayaklarımızın altına süzüledursun, ekim de yerini kasıma bırakmıştı. Günler kısalıyor, giderek ağırlaşan havadan yağmur kokusu eksik olmuyordu. Okuldan eve giderken, dün geceki yağmurun nasıl olup da biraz bile kurumadığını düşünüyordum. Bulutlar gökyüzünü örtmüş, günü kasvetli ve yorgun gösteriyordu.

Babam eve erken gelmiş, elinde bir fincan earl grey çayla mutfakta yerini almıştı. İçeri girdiğimde gülümsedi.

'Nasılsın?'

'Yorgunum.'

Eşyalarımı köşeye bırakıp yanındaki sandalyeye oturdum.

'Böyle havalar beni huysuzlaştırıyor.'

'Çay ister misin?'

Başımı salladım.

'Aslında sana bir şey soracaktım.' dedim dikkatle.

'Bir arkadaşım projesi için senin alet çantandan bir şeyler kullanabilir mi? Mühendislik sınıfında mı neymiş.'

'Neye ihtiyacı varmış?'

'Tam bilmiyorum ama sorarım. Geri getirecek zaten.'

'Sorun değil. Onları fazla kullandığımız söylenemez.'

'Doğru.'

Odama çıkıp örttüğüm kapıya yaslanmadan önce kısa bir süre daha babamla sohbet ettim. Sonra olduğum yere çöktüm.

Harry pencereden içeri süzülüp yatağımdaki yerini aldı.

'Uyuşuk uyuşuk oturuyor gibisin.' dedi.

Phantom (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin