43* İki Aksi Bulut

7.6K 501 17
                                    


Kath'in önünde dikilmiş ona bakan Nelson ve ona bir şeyler anlatan Kath. Her zaman böyle uyumlu görünürlerdi.

Salonun doluluğuna bakılırsa tanıdıkları birçok kişi buradaydı. Oldukça titiz bir işçiliğe sahip halıdan yürüyerek yanlarına ulaştım. Geldiğimi fark edince bana dönüp gülümsediler.

"Merhaba Nelson", dedim uzattığı elini sıkarken.

"Selam Maite, naber?"

"Nasıl olabilirim? Mutlu bir son karşımda ve güzelce gülümsüyorlar", ellerimle ikisini gösterdim.

Nelson'ı uzun süredir tanıyordum, yıllardır Kath'le tartışıp hemen ardından barışmalarına şahit olurduk ve birbirlerini gerçekten sevdiklerinden hiç şüphe duymamıştım. Her bakımdan uyumlulardı, karakterleri neredeyse aynıydı. Belki de bu yüzden bu kadar sık tartışıyorlardı, Kath'in bir defasında dediği gibi; 'İki aksi bulut, birbirine çarpıyor yıldırım çıkarıp duruyoruz'
Nelson Kath'e dönüp mutlulukla yüzüne baktı.

"Kraliçe beni kralı yapıyor", dedi, Kath gözlerini devirip gülerek ona baktı, "Yapma şunu"

Şifon kumaştan renkli bir elbise giyiyordu, harika görünüyordu. Taşlı bilezikler, biri pırlanta olan yüzükler takıyordu. Tırnaklarını yumuşak bir şeftaliye boyamıştı.
Nasıl parıldamasın ki? Seviyor ve sevildiğini biliyordu.

Onlar misafirlerle konuşmak için ayrılırken bizimkilere bakındım. Richard ve Bryant gelmişti sadece. Sadece dediğime bakmayın, bir tek Bryant gelmiş olsa da bana yetecekti.
Her yerde gülüşen insanlar, hiç susmayan müzik, kalabalığın uğultusu... Partileri veya eğlenceleri sevmiyordum ama o burada diye burada olmak istiyordum. Dahası, şu an burası olmak istediğim tek yerdi. Ne gürültünün önemi vardı ne de kalabalığın...
Bana tebessüm eden tatlı yüzü, diğer her şeyi önemsiz kılıyordu. Allah'ım, hep onunla olabileceğimi bilsem nerede olduğumun hiç önemi olmayacaktı. Onun yüzünü görmek bile etrafı renk renk canlandırıyordu.

Daha onu ilk tanıdığım günden beri partileri sevmediğini biliyordum. Belki de beni ona ısındıran ilk şey bu olmuştu. Richard'la konuşurken arada bir kalabalığa bakıp umutsuzca etrafın sakinleşmesini bekliyor gibiydi. Dudaklarımı birbirine bastırarak güldüm, bunun asla olmadığını en iyi bizim gibi sakinlik isteyenler bilirdi.

Çok geçmeden hepimiz bir aradaydık. Kath hâlâ misafirlerle konuşuyordu, Andrew bizi saçma şakalara boğmuştu ve onun şakaları ne kadar saçma olursa, daha çok güldürüyordu çünkü yüz ifadesi de aynı oranda güldürücü oluyordu.
"Kadın tavus kuşunu zorla yutmuş ve tüyleri de dışarıda kalmış gibi!", gülmesinin arasında zorla söylemişti. Susması için gözlerimi açıp ona baktım. Gülmeme engel olamadım.

"Her şeyi neden alaya alıyorsun dostum?", diye sordu Bryant.

"Hey, bunda büyütecek bir şey yok Bryant. Sen neden sadece gülmüyorsun?"

"Bunu duysa hoşuna gitmezdi, bu yüzden gülmüyorum. Ayrıca komik değil", yüzünü neye güldüğümüzü anlamıyor gibi eğdi.
Küçük bir hayranlık içinde yüzüne baktım ama hazırlıksız yakalanmıştım. Gözlerim tam bir uyumla bana bakan gözlerine yerleşti ve bir anda etrafı saran şey sadece ama sadece tüm görüş alanımı kaplayan ışıltılı göz rengi oldu. Oldukları yerden genişleyip her yeri sarmışlar gibi... Nefes kesici bir mucizeydi.
Gerçekten, böyle bir şey gördüğünüzde gözünüzü kırpmadan bakmak isterdiniz ama ben, bu anın güzelliğinden korkarak saniye bile geçmeden bakışlarımı kaçırdım. Hiçbir insandan çekinmediğim kadar ondan çekiniyordum. Bu his, uçsuz bir tanıdıklık kadar aynı ölçüde bir yabacılık da hissettiriyordu, öyle zordu ki...

KUM *[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin