Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!

Comincia dall'inizio
                                    

Atın üzerinden bir kahkaha geldi. Dlatan yüzünde gülümsemesi ile onlara döndü ve "Şakaların bazen çok sert oluyor Ugo." diyerek olayı örtbas etmeye çalıştı.

Adamlar bozulsalar da yapmacık olduğu her yerinden belli gülüşler yaptılar. Lakahl ise öfkeli gözlerini Ugo'ya dikmişti. Neyse ki Dlatan atmosferi eski haline getirmekte zorlanmamıştı.

"Gerçekten minnettarım. Oğlumun da dediği gibi sizi Yuva'da ağırlamayı çok isterim. Arada mesafeler olsa da aynı loncanın parçaları olduğumuzu unutmayın. Lütfen kendinize iyi bakın."

Adamlar ata doğru birkaç küçük adım atıp parıldayan gözlerini Dlatan'a diktiler.

"Asıl biz minnettarız efendim, bize çok şey kattınız. Şeref bize ait."

Konuşma bu haliyle birkaç dakika daha devam etti. Kimin daha minnettar oluşuna karar verme çabaları sürerken Ugo dışarıdan duyulur şekilde homurdanmaya devam ediyordu. Sonunda at bir kişnemeyle hareket etmiş, henüz oradan ayrılmamış olsalar da yolculuk başlamıştı.

"Vay be, sonunda buradan ayrılıyoruz. Neredeyse bir yıl oldu değil mi? Vakit ne de hızlı geçiyor."

Arabanın arkasında, göz teması kurmamaya özellikle gayret gösteren iki genç ustalarının bu söylediğiyle hemfikir değillermiş gibi duruyordu.

"Buraya gelmemiz birçok yönden harika oldu değil mi? En basit şekilde kendinizi o kadar geliştirdiniz ki döndüğümüzde diğerleri dillerini yutacak."

Bunu söylerken göz ucuyla Ugo'ya bakmayı içinden geçirse de kendine hakim oldu. Gençler konuşmaya dahil olmadığından Dlatan konuşmayı sürdürmekte zorlanıyordu.

"Cidden o adamları özleyeceğim aklımın ucundan geçmezdi." dedi. "Umarım loncayı yıkmamışlardır."

Pilemov'un büyük kapıları onlar için açılmıştı. Büyük geçitten geçecek ve bir yıldır iyi kötü günler geçirdikleri buraya veda edeceklerdi. Lakahl da Dlatan da Ugo'nun boşluğa dalıp gitmiş bakışlarının aslında meydandaki ailesine son kez veda etme çabalarından ibaret olduğunu biliyorlardı.

Burnunu çekip başını hızla çeviriverdi. İşaret parmağını burnunun altına sürterek "Şu kuru soğuk canıma tak etmişti zaten." dedi.

Lakahl bakışlarını onun asık suratına dikmişti. Duygularını gizliyor muydu, bunlar gerçekten hissettikleri miydi, yoksa artık duyguya falan sahip değil miydi emin olamıyordu. Çok üzerinde durmadı.

Bir sene önce bin bir heyecanla geldikleri yol şimdi tamamen işkenceye dönmüştü. Dlatan'ın bıkmadan ve usanmadan başlattığı her sohbet bir yerde ikisinin dalaşmalarına dönüşüyor, ustalarının arkalarından birbirlerine alev püsküren gözlerle bakıyorlardı. Bir ara dayanamayıp arabadaki eşyaları sessizce birbirlerine fırlatıp durdular. Mola verdiklerinde Ugo ya arabadan hiç inmiyor ya da askerler başlarına üşüşmeden oradan sıvışmaya bakıyordu. Lakahl ise her durdukları yerde mutlaka geçen seneden onları hatırlayan birkaç askerin çıkmasıyla hiç duymak istemediği sorularla karşı karşıya kalmak zorunda oluyordu. Yol bu şekilde tüm sıkıcılığı ve gerginliği ile devam etti.

Sonunda Yuva'ya varmışlardı. İçeri girer girmez fark edilecek bir değişme söz konusuydu. Yeni yeni binalar yapılmış, olanların çoğu da yenilenmiş gibiydi. Kuzey Kralı onları tam ortadaki büyük meydanda karşıladı. Övgü dolu sözlerin ardından etraflarını saran tüm kalabalık alkış kıyamet onlara sanki ikinci bir savaşı kazanmışlar gibi muamele ediyordu.

Biraz gururları okşandıktan sonra Sınır Kurtları'ndan ayrılıp arabalarını Kara Çekiç'e sürdüler. Ahşap kapı önünde bir süre beklediler. Ugo'nun bile içi bir sıcaklıkla doluvermişti. Gerçekten uzun bir aradan sonra tekrar evde olmak harika hissettiriyordu. İçerden hiç ses gelmemesi çok şüphe uyandırıcıydı. Birkaç adım attılar ki koca kapı patlar gibi açılıverdi. İçerden nemli gözlerle dışarı fırlayan adamlar Dlatan dahil herkesi havaya fırlatmaya başladılar. Her bir ağızdan bir ses çıkıyordu, öyle bir hengame olmuştu ki ilk bir kaç dakika hiç kimse Ugo'nun onlara saydırdığı hakaretleri duyamadı. Fark ettiklerinde herkes donakalmıştı. Ugo'yu omuzuna kaldırmış adam sanki kafası üzerinde bir akrep varmışçasına hareketsiz duruyor, bakışları yıldırım hızıyla bir arkadaşından diğerine sıçrıyor, alnından akan ter damlası "kim bu kafamdaki çocuk" diye haykırıyordu.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora