Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!

En başından başla
                                    

"Yardım ister misin?" diye sordu Dlatan.

Ugo az öncekinden çok daha yitik bir sesle "Edebilir misin?" diye sordu.

Derin bir nefes alan lonca lideri çok düşünmeden "Bilmem." diye karşılık verdi. "Denemekten zarar gelmez değil mi?"

Ugo belki arkasını dönüp o gülümseyen yüze baksa bir nebze kendini iyi hissedecekti ama yeltenmedi bile. Sadece kurtulmak için değil kurtulmayı denemeye başlamak için bile yardıma ihtiyacı vardı. Bu yaştaki bir çocuğun kaldırabileceği şeyler değildi bunlar.

"Hadi. İçinde ne varsa kus. Seni bekliyorum."

Gözlerini yumdu. Baş ağrısından neredeyse bayılıp gidecekti. Halsizleşmişti, yumruklarını bile sıkamayacak kadar güçten düşmüştü. Ama kendine geldiğinden beri içinde bir yerlerde mesken tutan o sebepsiz öfke belki de şu an onu ateşleyebilecek tek şeydi. Dişlerini kırarmışçasına sıktı. "Kusmak" birazdan ağzından çıkacak şeyler için çok doğru bir kelimeydi.

"Kimim ben ha?!"

Bağırıyordu ama sesinde güçten eser yoktu. Öfkeliydi ama kime? Kendine mi? Belki çaresizliğine ve belki de... belki de sadece hayata öfkeliydi, bilmiyordu.

"Kim olmalıyım?! Şu an kimi düşünmeli, kime göre yaşamalıyım?! Neyin peşinden gitmeliyim, ne istiyorum?! Doğru düzgün düşünemiyorum, deli gibi başım ağrıyor! Her şeyi hatırlıyorum ama parçaları bir türlü birleştiremiyorum! Bugüne kadar başımdan geçen her şey, ağzımdan çıkan her kelime, gördüğüm her yüz, nefes alıp verdiğim her an, kalbimdeki her duygu birbirine karıştı! Bir tanesini çektiğimde hepsi birden geliyor, bıraktığımda ise kayboluyorum! Zamanında yaptığım şeyleri neden yapmış olduğumu bile anlayamıyorum! O ormanda boş boş neden dolaştığımı kafam almıyor, yıllarca neden tek kelime edemediğimi de! Beni anlayabilmen imkansız, kendim bile nerede olduğumu bilmezken sen nasıl olacak da bana..."

Bir anda saçları arasına giriveren parmakları hissetti.

"Sakin ol bakalım küçük adam."

Hızlı hızlı aldığı nefesler, Dlatan bölmese aynı şeyleri tekrarlayıp durduğu konuşmasına devam edeceğini gösteriyordu.

"Böyle hiçbir yere varamazsın ki."

Parmaklar kafa derisinde hafif hafif esen bir rüzgar gibi dolaşıyordu.

"Kendini onarmak istiyorsun anlıyorum ama sence de nereden başlayacağını kafana çok fazla takmıyor musun? Biraz cesur ol! Kendini bırak, belli ki içinde bir şeyler dışarı çıkmak istiyor. Bu söylediğimi sakın unutma; görmek istemediğin şeyler için gözlerini kapayabilirsin ama maalesef hissetmek istemediğin şeyler için kalp kapanmıyor."

Parmakları ile adeta masaj yaptığı kafasından elini omzuna indirdi. Ugo resmen tir tir titriyordu. Yavaş yavaş gözleri doluyor, burnunu çekmeye başlıyordu.

"Önce kim olduğunu bulup ona göre hissetmek mi, ona göre yaşamak mı istiyorsun? Saçmalık! Bırak kalbin sana yol göstersin küçük dostum."

Ayağa kalkmadı. Bu minik hıçkırıklar, birazdan gök gürültülerine dönüşecek gibiydi ve onu yeteri kadar yalnız bıraktığını düşünüyordu.

"Şimdi önce derince nefes al bakalım."

Ugo, onun talimatlarına uymaya çalışıyordu. Dlatan elini tekrar saçlarına daldırdı.

"Gözlerini de yum. Kendini rahat bırakmanı istiyorum. Hiçbir şey düşünmemeye çalış."

Bu dedikleri nasıl yapılıyordu ki? Nasıl hiçbir şey düşünmeyebilirdi?

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin