Gökyüzünü sorsalar, gözlerinin güzelliğini anlatırım.

Start from the beginning
                                    

Çadırın içine girdiğimde daha net duyulan sesler, içimi burkuyordu. Ellerine bir şey geçmeyecek olmasına rağmen bir şeyleri kaybetmeyi göze almıştı hepsi. Canlarını veyahut uzuvlarını kaybediyorlardı. Savaş onlar için de bir şey ifade etmiyorken kime karşı savaştıklarını bile bilmiyor olmalıydılar. Ağlayarak isyan eden çok asker görmüştüm. Onları o halde görmek benim de içimi parçalasa da komutanları olarak bir şey diyemezdim.

Bakışlarım, içeride hızlıca turlarken aradığım kişiyi görememekten dolayı hayal kırıklığına uğramıştım. Doktordu, birilerini tedavi etmesi gerekirdi. Burada yoksa nerede olabilirdi? Onun yaralanma ihtimalini hiç aklıma getirmemişken öyle bir ihtimalin şimdi aklıma yerleşmesi vücuduma endişeyi yayıyordu. Savaştaydık, ne olacağını kestiremezdim. Lakin ona bir şey olmamalıydı. Şayet ona bir şey olmuşsa büyük bir boşluğa düşeceğim muhtemeldi.

Çadırdan aceleyle çıkarak etrafa bakmaya başladım. Az önce vücuduma yayılan endişe gözlerimin onunla buluşmadığı her saniye daha çok artıyordu. Zihnim bulanmıştı, düşüncelerim mantıklı cevaplar veremiyordu. Ona bir şey olduğunu düşünmek beni boğuyordu, nefes alamıyordum. Nefes alamadığım her saniye ölüyor gibi hissediyordum. Ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette bulunduğum yerde öylece dikilirken onu aramak yerine gelip beni bulmasını diliyordum. Ne ile karşılaşacağımı bilmediğim için onu aramaktan korkmaya başlamıştım.

"Teğmen." Yan tarafımdan gelen sesle aceleyle o tarafa döndüm. "Hoşgeldiniz." Çavuş, ellerini alnına yerleştirip selam verdiğinde söylediği bütün kelimeler zihnimde karman çorman olmuştu.

"Doktor vardı."diyebildim sadece. Devamında ne söyleyeceğimi ben de bilmiyordum veyahut söylemeye gücüm yoktu.

"Türk olan mı?" Kafamı hızlıca sallarken alacağım cevaptan o kadar çok korkuyordum ki söylediği şeyleri işitsem bile ağır ağır yanıt bulduracaktım beynimde.

"Az önce buralardaydı."

Korktuğum kelimelerin aksine normal bir cevap almamla gerginliğimi hafifletecek bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Derin bir nefes bıraktım. Öyle bir rahatlama hissiydi ki sanki boğulduktan sonra tekrar nefesime kavuşmuştum. Bana tuhaf tuhaf bakan çavuşu görmemle kaşlarımı çatmam bir oldu.

"Nasılsın çavuş?"

"Teşekkürler komutanım, iyiyim. Yeni geldiniz lakin söylemem gereken mühim bir şey var."

Merakla yüzüne baktığımda derin bir nefes verdi. Gergin olduğunu şimdi bariz bir şekilde anlıyordum. Zira az önce gözüm hiçbir şeyi görmüyordu ki.

"Teğmen. Siz gitmeden önce de cephanemizde eksik çıkıyordu. Hala büyük eksikler var." Söylediği şeylere odaklanmam, görmek istediğim kişiyi göremeden zor olsa da kelimelerini dikkatle dinledim.

"Nasıl eksik? Çalan mı var fazla mı kullanıyoruz?"

"Bayağı mühimmat geldi Teğmen. Her geleni ve kullandıklarımızı not alıyorum. Lakin çok fazla açık çıkıyor. Aslında doktor geldiğinden beri-"

"Onun olduğundan eminsen devam et. Emin değilsen devam etme." Cümlesini sertçe bölerek tamamlamasına izin vermediğimde aslında söyleyeceklerini duymak istemediğimi fark ediyordum. O bizim düşmanımızdı. Böyle bir şeyi gerçekleştirme ihtimali vardı lakin ben o ihtimali düşünmek dahi istemiyordum.

UMUT |bxb|Where stories live. Discover now