63 - Ruhun yolculuğu

26.6K 1K 471
                                    

Ölü bir bedendim artık ben. Cesedimi ayakta tutmaya çalışan bir ölü...

Sevmiştim tüm benliğimle. Ben bir adam sevmiştim tüm ruhumla, içime işlemişti o adam. Ay ışığının ihtiraslı ışığı altında parlayan gece mavisi gözleri, dağınık saçları ve cesedime mezar olan gamzeleri vardı. Gözleri gök yüzüm oldu, elleri boğazımı sıkan halat, atakları bir böcek misali beni ezen bir dağ oldu. O dağdan bir kar tanesi düştü, büyüdü... büyüdü bir çığ oldu, üzerime düştü o çığ... canımı aldı benden.
Ateş Hancı benden yaşama sebebiyetimi aldı. Duygularımı öldürdü o adam umutlarımı çaldı benden... hayatımın renklerini kaybettim yeniden ben...

Ruhum... ruhum kanıyordu ufuklardan, kelimelerim can çekişiyor, içimi kanatıyordu. Kalbimin en orta yerinde kocaman bir sızı oturmuştu en derinlerden. Ateşle ilgili gerçekleri öğrendiğimden beri gök başına yıkıldı, yağmur hiç susmadan yağdı üzerime, nefeslerim kesildi en derinlerden.

Gözlerimin cayır cayır yandığı cehennem çukurunu buldum, ben onda kayboldum. Ona ihtiyacım var, can bulduğum nefeste olmaya ihtiyacım vardı, ama son buldu işte şimdi her şey, bitiyordu hayat bir şeyleri.

Ruhum arafa çekilmişti... aslında en çok sonsuz bir yolculukta kaybolmaktan korkardı ölü bir ruh... benliğini bulmaktı belkide en beteri...

Ateş gitmişti hiç arkasına bakmadan gitmiş ve beni terketmişti.

Canım yandı bir kez daha.

Canım acıdı.

Dik bir yamaçtan aşağıya kayan, tutunabileceği bir ot, bir çalı arayan ama eli boş kalan çaresiz biri gibiydim. Yer sallanıyor, gök yalpalanıyordu. Bitkindim, acı çekiyordum, çenem zonkluyordu. Göğsümdeki ve kanımdaki kahrolası sancılar bitmek bilmiyordu. Belki de buna sebep, kalbimdeki ritimlerin duruşu ve karnımdaki uçan kelebeklerin ölmesiydi. Hissettiğim bu kahrolası çaresizlik, derimin altındaki dikenli teller gibiydi. Sanki soğuk bir el kalbimi sıkıştırıyor ve sen yaşamı hakketmiyorsun diyordu.

Benim için güneş artık doğmamak üzere battı, her yere karanlık hakim oldu. Karanlıktan korkardım evet ama sessizliğine aşıktım. Ben... ben bu dünya için karanlığa hapsolan bir varlıktım.

Havaalanın girişinden geçerken tüm acılarıma şahit olan bu şehre karşı bir yemin ettim. Ateş'e dair olan geçmişimi burada yok etmeliydim. Onunla var olan, süregelen her anıyı, her şeyi silip atmalıydım.

Ben bundan sonra yaşayan bir ölüydüm ama öldüğümü bile bile yaşamaya mahkum olan bir yaratık değildim.

Bugün burada geçmişimi ve bu şehri terkedip gidecektim. Kimseye veda etmeden öyle sessiz öyle habersiz çekip gidecektim. Zaten vedaları pek sevmiyordum.

Uçuş saatimi öğrenmek için yetkili alana ilerlerken işte orada onu gördüm. Hiç görmemem gereken kişiyi... gözlerine bakarken geçmişin kara suları beni içine aldı, ıssız adalarına vurdu. Içime dolan korku ceset gibi çürüdü tenimde, bir adım gerilerken bir kez daha çaresizliğin esiri olduğumu anladım.

Irisleri beni onaylamazca elimdeki pasaporta ve uçak biletine takılı kaldı. Yüzündeki sert ifade stabildi. Soğuktu yüz hatları. Sert ve keskindi.

Ağır adımlarla üzerine yürürken, çatığı kaşlarından alnı hafif kırıştı. Zihnimin için de düşünceler kaynıyordu. Bunun burada ne işi vardı.

"Se.. Sen!" Kekeleyen sesime aldanmadı.

"Görüşmeyeli nasılsın Hazan! Beni gördüğüne sevinmedin sanırım." Yüzüme dik dik baktı "sana geçmişi hatırlatıyorum değil mi, ama sen zeki bir kızsın şunu bilmen gerekir; geçmişinden kaçışın yok" dedi soğuk bir sesle.

ACIMASIZ  [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin