Bölüm 26

189 23 112
                                    

Impala yine sessizliğe bürünmüştü. Sam tek kelime etmiyor, Dean ise açıkçası bir şey söylemek istiyor ama nereden başlayacağını bilmiyordu. Sadece gözlerini yola odaklamış, Sam'in öfke fırtınasının dinmesini bekliyordu.

Her şeyin başladığı zamanlardaki Sam'e dönüşmüştü yine küçük kardeşi. Artık onunla nasıl baş edeceğini bilmiyordu.

Sam: Nereye gidiyoruz?

Dean: Vay canına, sen konuşabiliyor muydun?

Sam: Dalga geçme.

Dean: Sakinleştin mi? Sakın arabamın içinde yeşil bir deve dönüşüp tavanı parçalayayım deme.

Sam: Kapa çeneni Dean!

Dean: Sürtük.

Sam: Pislik!

Dean: İşte benim adamım.

Sam: Sorum hala değişmedi. Nereye gidiyoruz?

Dean: Biraz hava alıp, kafa çekeceğimiz insansız bir yere.

Sam: Ne o? Seni dinlemezsem beni uçurumdan atmakla mı tehdit edeceksin?

Dean: Serseri! Vazgeçtim, inene kadar konuşma lütfen. Nasıl olsa birazdan başlayınca susmayacaksın.

Sam: Sen bilirsin.

Sam'in öfkesinin asıl sebebini biliyordu Dean. ÖLÜM'le yaptığı görüşmeden bahsetmemişti. Bu sefer de Diana'yı kurtarmak için yine ne fadakarlık yaptığını merak ediyordu. Bu devi sakinleştirmenin tek yolu, olan biteni anlatmaktı ona. Yapacaktı da Dean.

Ama karşılığında alacağı tepkiden korkuyordu. Hoş, daha kendi de karar vermemişti ama Sam duyunca yine küplere binecekti. Gerçekten ne yapacağını bilmiyordu Dean. Böyle bir yükün altına girmek kolay değildi. Kimse için de olamazdı zaten.

Yine arap saçına dönmüştü olaylar. Son şansı ÖLÜM'de ona restini çekmişti. Açık kapı bırakmış olsa da, o kapıdan geçmek cesaret gerektiriyordu ve bu sefer Dean kendinde o cesareti bulacağından emin değildi.

Sonunda, Diana'nın sürekli geldiği o uçuruma ulaşmışlardı. Dean isteksizce arabayı durdurdu ve aşağı indi. Rüzgar o an içine işlercesine esmişti. Titretmişti onu.

Hemen ardından Sammy'de indi ve Impala'nın kaportasına oturup, beklemeye başladı.

Sanki biraz önce uğuldayan rüzgar şimdi gitmiş, yerini tatlı bir meltem almıştı, adeta okşuyordu yüzünü Sam'in.

Burayı sevdiğini düşündü.

Dean bagajın kapağını sertçe kapatıp, elinde iki birayla Sam'in yanına geldi.

Dean: Al bakalım.

Sam: Sağol.

Sam gözlerini kısıp, birkaç yudum aldı birasından. Derin derin nefesler alıyordu.

Dean öfkelendiğinde böyle yaptığını biliyordu ve artık konuşması gerektiğinin farkındaydı.

Dean: Öfkenin sebebini biliyorum.

Sam: Öyle mi dersin kardeşim?

Kardeşim kelimesini öyle bir imayla söylemişti ki, duyan yıllardır birbirlerini görmemiş ya da düşman kardeşlerin ilk konuşması zannederdi.

Sam'in demek istediği; ''Ben senin kardeşinim, bir şeyler saklaman gereken son kişi yani.''

Anlamı büyük ve yaralayıcıydı Dean için. Diana dolayısıyla Sam resmen bir kenara atıldığını hissediyordu. Tıpkı Jessica öldüğünde Sam'in ona davrandığı gibi kendisine davranıldığını düşünüyordu. Ne kadar yanıldığının farkında bile değildi aslında.

RUH İKİZİ (DEAN WINCHESTER)Where stories live. Discover now