Bölüm 4

517 64 73
                                    

*Dean, Diana'nın bu söylediğine çok şaşırmıştı. Yüzündeki garip ifadeyle, çok yakınında duran Diana'ya bakmaktan başka bir şey yapmıyordu şu anda. Bu nasıl olabilirdi? Her şeyi hissetmiş miydi gerçekten? O da, çok acı çekmiş miydi? Birden tarifsiz bir şekilde şuçlu hissetti kendini. Hiçbir suçu olmayan bu masum kızın böyle şeyler hissetmiş olmasına neden olduğu için, kendine lanet etti içinden. Bir parçası da, ister istemez annesine kızmıştı. Ölmek onun kaderi miydi başından beri? Bu dünyaya ölmek için geldiğini bir kez daha fark etti Dean ve bu çok acıtmıştı.

Diana: Sakın annene kızma ve kendini suçlama. Evet, senin hissettiğin her şeyi bende hissettim. Acı verdi, ama bu senin hatan değil. Haberin bile yoktu Dean.Dean: Ben, gerçekten üzgünüm. Her şeyi mi?Diana: Kastettiğin cehennemse, evet. Onu da Dean. Sana yapılanları, senin yaptıklarını. Sonrasındaki suçluluğunu, pişmanlığını...Dean: Bunun için de üzgünüm.


*İkisinin de gözü bir an için Sam'e odaklandı. Onun bakışları da suçluydu. Dean, '' Hayır! '' dercesine keskinleştirdi Sam'e bakışlarını. Ama etkileyememişti bu sefer. Sam hala, dolu dolu gözlerle ona bakıyordu. Adeta, her şey için üzgünüm diye haykırıyordu. Sonuçta Dean kendisi yüzünden cehenneme gitmişti.


*Bu bir döngü gibiydi. Önce Mary, John için yıllar önce Sarı Gözlü İblis'e zamanı geldiğinde evine girmesi için izin vermişti. Bir nevi anlaşmaydı bu da işte. Bunun Sam'in geleceğini nasıl etkileyeceğini bilseydi, yine de yapar mıydı annesi? Sam hep düşünüyordu bunu. Hiç doğmamış olmayı diliyordu bazen...


*Sonra John, yine o iblisle Dean için anlaşma yapmıştı ve son olarak da Dean, kardeşi için ruhunu şeytana satmış ve cehennemle tanışmıştı. Sam bunun bir aile laneti olduğunu düşünüyordu artık. Bitmek bilmeyen, korkunç bir lanet. Cehennemin anahtarı...


Diana: Benim canımı acıtan, sana olanlar Dean. Bir süre sonra acıya alışıyor insan, ama o düşünceler ve yorgunluktan harap olmuş ruhun asıl beni mahveden. Yüzyıllardır uyumayan biri gibi, bir dağı omuzlarında taşıyormuş gibi yorgun o ruh. Ama hala savaşıyor. Hala insanları kurtarıyor. Ve her zaman, yardıma ihtiyacı olanları kendinden önce tutuyor. Bunu sende biliyorsun Dean, sende farkındasın bir şeylerin. Pes etmeyi ne kadar istediğini biliyorum. Onun canı acımasın diye defalarca önüne atladığını, uyurken onu nasıl izlediğini ve bazen, hiç doğmamış olmayı dilediğini biliyorum Dean.


Dean: Yeter, lütfen sus artık.

Sam: Dur, bir dakika. Nasıl böyle bir şey düşünürsün Dean?

Dean: Yok öyle bir şey Sam!

Diana: Ona diyene de bak sen! Senin düşüncelerini de biliyorum Sam. Aynı şeyi sende istiyorsun...

Sam: Benim neler düşündüğümü asla bilemezsin Diana.

Diana: Sen öyle sanmaya devam et. Şu ana kadar söylediklerimin hangisinde yanıldık?

Sam: Hiç birinin doğruluğu kanıtlanmadı. Bizi bilen bir çok iblis, böyle hissettiğimizi pekala sana söylemiş olabilir. Kim bilir, belki onların kuklasısındır da, haberin bile yoktur senin. O büyük annenin yaptığı büyü saçmalığını da onlar aşılamıştır sana. Buraya gelip, süslü laflar etmekle sana inanacağımızı mı sanıyorsun? Oyunu bırak artık, seni küçük sürtük!

Diana: Bu ne cüret!

*Sam, ne olduğunu anlamadan Diana'nın sert tokadıyla afalladı. Diana'nın kendisinie vurduğuna hala inanamıyordu. Dean ve Bobby'nin ifadeleri de aynıydı. Tokadın etkisiyle yana savrulan başını, yavaşça Diana'ya çevirdi. Onun gözlerinde gördüğü öfke ve kırgınlığı, daha önce kimsede görmemişti Sam. Bir anda, sırtından soğuk terlerin aktığını hissetti. Böyle bakan hiç kimse, yalan söylüyor olamazdı. Neden söylemişti ki ona bunları? Daha bir süre önce güvenmeye başlamıştı oysa. Neden düşünceleri aksini haykırırken, ağzından çıkanları kontrol edemiyordu ki? O böyle biri değildi. Herkese düşünceli yaklaşan, emin olana kadar kimseyi suçlamayan bir yapısı vardı. Tanrı biliyor ya, bazen o yaratıkları öldürürken bile suçlu hissediyordu kendini.

RUH İKİZİ (DEAN WINCHESTER)Where stories live. Discover now