1.3

12.2K 649 31
                                    

Demir parmaklıklar, üniformalı gardiyanlar, uzun zaman sonra oluşan koğuştaki sessizlik. İçeri girer girmez ağzımdan çıkacak cümleye bakıyordu hepsi. En az benim kadar heyecanlılardı. Rıza abinin önünde yerimi alırken dolan gözlerimi bu sefer kaçırmamıştım. "Abi..." dedim sessizce.

"Ben beraat ettim." Arkadan gelen sevinç kahkahaları, herkesin birbirine sarılması ve benim gözlerimden akan yaşlar. Evet, ben beraat ettim.

Kollarını açan Rıza abiye sarılırken, kardeşimin ölümünden sonra ilk defa ağladığımı fark ediyordum. Aylarımın geçtiği bu dört duvar arasından bugün gidiyordum. Gitmek için gün saydığım cezaevinde gideceğim için ağlıyordum. Rıza abiden ayrılırken gözyaşlarımı sildim.

Koğuşa geldiğimden beri ağlayan herkese 'erkek adam ağlamaz.' der, kızarak teselli ederdi ama şimdi o da ağlıyordu. Şaşkınlıktan açılan ağzımı kapatarak alayla bir gülüş yerleştirdim suratıma. Koğuştakiler de en az benim kadar şaşkındı. "Erkekler de ağlarmış çocuklar." derken eliyle omzuma birkaç defa vurdu, gözyaşlarını silmeyi de ihmal etmedi.

"Efe aramıza geldiğinde koğuş ikiye ayrılmış durumdaydı. Aylar içinde bizi aile yapan çocuğun bir kadına bunu yapmış olması imkansızdı. Biliyordum." Başımı önüme eğerken iki yana salladım. "Ben o kadar iyi ve masum değilim." dedim birden. Bilmesi gerekmiyor muydu artık?

"Hangimiz o kadar iyi ve masum ki Efe? Bir cezaevinde iyilik arayamazsın, hele masumluğu hiç arayamazsın. Hepimiz kusurluyuz ama bir kadına izinsiz dokunacak kadar şerefsiz değiliz. Bir kadın için bin adam öldürür yine de yaşatmayız öyle bir şey bir kadına." Başımı anladığımı belirtirken salladım. Ne yaptığım umurunda değildi, bir kadına dokunmamış olmam onun için yeterli bir sebepti.

"Yalan yok. İlk geldiğinde seni suçladık, öldürmeye çalıştık. Buraya bir kadına bunu yapan elini kolunu sallaya sallaya giremez. Cezaevinde kalmanın bile bir adabı vardır. Seni öldürsek kim vurduya gidecekti her tecavüzcüye olduğu gibi. Başaramadık. İlahi adalet."

Haklıydı. Bu cezaevinde defalarca ölümden dönmüştüm. Her seferinde bir şekilde kurtulmuş; şimdi de aklanmıştım. "Bana inanmasaydınız ben aklanamazdım." dedim çektiğim sandalyeye otururken. Onlar bana inanıp kanıt aramamız gerektiğine ikna etmeselerdi bugün buradan kurtulamazdım. "Eğer sen Hakkı'yı kendi ellerinle öldürmeseydin inanmazdık sana." dedi Murat şaşırtıcı dürüstlüğü ile. Hakkı benden bir buçuk ay sonra küçük bir çocuğa tecavüzden içeri girmişti. Kimsenin temizlemeyeceğini düşünüp işini kendim bitirmiştim. O zamandan beri içlerinde hep bir yerim, sözüm olmuştu.

"Abi son bir çay?" Harun'a kısa bir bakış atarken başımla onayladım. Burayı değil, buradakileri özleyecektim. Bana kazandırdıklarını, verdikleri hayat derslerini, mutlaka her akşam oynanan okeyi, en çok da Harun'un 'özel tarif' diyerek nasıl demlediğini söylemediği çaylarını.

Harun çayımı masanın üzerine koyarken herkes sessizdi. Bakışlarım yatağımın üzerindeki çantama kaydığında yalancı bir sinirle söylendim. "Bu kadar mı kurtulmak istiyordunuz lan benden?" Başımı iki yana sallarken sırıtıyordum. Ahmet abi konuşmaya girerken her zamanki sandalyesinde oturmuş boncuk diziyordu. "Yok be oğlum! Burada yeterince vakit kaybettin. Saniyelerin bile önemi var artık senin için. Kapıdan çıktığında bıraktığın her şeyle yüzleşeceksin."

Haklılığına göz yumdum. Çayımın son yudumunu da alırken ellerimi dizlerime vurarak ayağa kalktım. Yaşadığım en zor vedalardan birine adım attığımı, son çayımı içerken fark etmiştim. "Özleyeceğim lan!" diyerek sarılan Kerem'e aynı içtenlikle sarıldım. Az çekmemişti beni, emrivakilerimi.

Sırasıyla herkese sarılıp vedalaşırken sıra Rıza abiye geldiğinde ağladığını fark etmem zaman almamıştı. "Erkek adam ağlamaz abi." dediğime gülerek başını sallarken yavaşça sarıldı. "Dışarısı buradan daha acımasız oğlum. Kendine dikkat et. Mutlaka haberleşelim."

Yeniden dolan gözlerimi kapatırken gülümsemeye çalıştım. Aylarca tımarhane diye adlandırdığım yerden ağlayarak çıkmama anlam veremiyordum. Yatağımın üzerindeki çantayı almak üzere Rıza abiden ayrıldığımda gözlerine minnetle baktım.

Çantamı alıp koğuştan dışarıya bir adım atarken hemen kapının yanında asılı olan fotoğrafımıza baktım son bir defa. "Hakkını helal et." diyen Ecevit'in sesiyle yeniden döndüm onlara. Gözlerim odanın her yerinde gezerken asker selamı verdim. Sağ gözümden akan yaş boynuma doğru bir yol çizerken yaptığım şey arkamı dönerek çıkmak olmuştu.

Gardiyanlar demir kapıları bir bir açarken, her kilit sesiyle özgürlüğümün yavaş yavaş ortaya çıktığını hissediyordum. Bu kapıların sonu geldiğinde bana eşlik etmeye başlayacak olan özgürlüğüm; bu kapıların ardındaki Efe'yi hiç hatırlamayacaktı.

Çünkü ben; bana bu iftirayı atan kardeşimin katilinden intikam almak için küllerimden yeniden doğmuştum.

Bahçenin kapısı da büyük bir sesle açıldığında derin bir nefes aldım. Ruhumu yeniden kaplayan özgürlüğüm sanki aylar sonra yeniden nefes aldırmıştı bana. Karşımda gördüğüm Ali, kollarını iki yana açarak kahkaha attı.

"Aramıza tekrar hoş geldin kardeşim!"

Instagram; y.rumey 

İki Sokak - TextingWhere stories live. Discover now