0.6

16.9K 897 483
                                    


EFE SÖNMEZ

Tik Tak... 

Tik Tak... 

Tik Tak... 

Duvardaki saatin sesi sessizliğe bürünmüş koğuşta yankı yapıyordu. Arada bir duvar saatine, karıştırılan çayların sesi ekleniyordu. Kimse konuşmuyordu çünkü bugün görüş günüydü. 

Herkes birini bekliyordu, bazısıysa sadece gelmelerini umuyordu. Herkesin hayat hikayesi ve yalnızlığı birbirine çarpıyordu. Biz susuyorduk fakat hikayelerimiz konuşuyordu. Buradaki herkes kendi adına adalet denen şeyi istiyordu. 

"Efe Sönmez." Mehmet gardiyanın sesiyle gözlerimi açtım, bir süre bekledikten sonraysa ayağa kalktım. Yanından geçtiğim Rıza Abiye başımla selam verdikten sonra Mehmet gardiyanın karşısında dikildim. "Ziyaretçin var." 

"Biliyorum." 

"Nereden biliyorsun?" dedi sırıtarak kelepçeyi elinde sallarken. "Uzat ellerini." 

"Altıncı hissim kuvetlidir. Hissettim." dediğime göz verirken kelepçeyi bileklerime geçirdi. Hoşlanmadığım sayılı gardiyanlardandı. Canı sıkıldığında mahkumlara işkence eden bir şerefsizden başka bir şey değildi. 

Tamam, kabul. Buradaki kimse masum değil fakat cezalarının üzerine bir gardiyanın işkencesine maruz kalmak için de burada değillerdi. 

Omzuna çarparak dışarı çıkıp sol tarafa döndüm. Defne'yi düşünmemeye çalıştıkça aklım ona gidiyordu. Onu bugün görecek olmam iyi miydi kötü müydü bilmiyordum bile. 

Mehmet gardiyan bana yetişip koluma girdiğinde merdivenleri inmeye başladık. Bir alt kata geldiğimizde sağa dönerek görüşme odasına doğru yürümeye başladık. "Hayırdır, çok mu özledin beni?" diye sordum kolumdaki koluna kısa bir bakış atarken. 

Gülerken görüş odasının kapısının önünde durdu ve kapıyı ardına kadar açtı. "Özledim, utanmasam dudaklarına yapışacaktım." 

"Siktir oradan." 

"Görüş süresi keyfim ve kahyası bitti diyene kadar." dedi kapının önünden kenara çekilirken. Gözlerimi devirirken ellerimi havada salladım. 

"Kelepçeleri çıkar." 

"Üşendim, nasıl olsa bir daha takacağım. Neden uğraşalım ki? Gir içeri yoksa koğuşuna götürürüm seni." 

"Allah'ın belası..." diye söylendim içeriye girerken. Ardımdan söyledikleriniyse duymamıştım. Görüş odasına girdikten sonra gözlerim Ali ve Defne'yi aradı fakat karşılaştığım kişi Ali değil, Gamze olmuştu. Defne de hemen arkasında heyecanlı gözlerle beni izliyordu. 

Gülerek yanlarına gittim. Gamze direkt sarıldığında gülerek kollarımı kaldırdım ve arasına girmesini sağladım. "Hoş geldiniz." 

"Çok özlemişiz seni." Gülümsedim fakat cevap vermedim. İkisi de bıraktığım gibiydi, sadece çok özlemiştim. 

Gamze'den ayrıldığımda Defne bana yaklaştı. "Sarılabilir miyim?" diye sorduğunda başımı sol omzuma yatırdım. "Sence sarılamaz mısın?" 

Kollarını açarak bana yaklaştığında kollarımı kaldırarak arasına girmesini sağladım. Kolları belimi sararken omzunun üzerinde olan kollarımı dik tuttum. O orospu çocuğuna buradan çıkar çıkmaz bunun hesabını ödetmeyi de bir kenara yazdım. 

"Sence mümkün mü sana izin vermemem?" Gülerek başını göğsüme yasladı. Kokusu burnuma dolarken gözlerimi kapattım. Kokusunu unuttuğumu fark ettiğimdeyse sıkıntıyla nefes verdim. 

Defne benden ayrıldığında masaya oturdular. Ben ise karşılarına geçerek arkama yaslandım. "Bir şey ikram edemiyorum, üzgünüm." 

"Hiç misafirperver değilsin Efe." 

"Koğuşta hiçbir şey kalmamış." dedim sırıtarak onlara bakarken. "Diğerlesi nasıl? Her şey yolunda mı?" 

"Biz kanıt bulduk Efe. Seni nasıl çıkaracağımızı biliyoruz." 

"Ne kanıtı?" diye sordum merakla doğrulurken. 

"Tecavüzcüyü bulduk, gizlenen kamera kayıtlarını da. Demirlerin deposuna girmek zorunda kaldık ama ulaştık. Hepsinin bir kopyasını alıp gizlice çıktık." Gamze'nin heyecanla anlattıklarını kaşlarımı çatarak dinledim. 

Bu işte bir terslik vardı. Demir deposunu asla korumasız bırakmazdı. Ayrıca ekibindekiler de sırayla depoda nöbet tutarlardı. Boş bırakması yem atmış olduğu anlamına geliyordu fakat sebebini çözememiştim. 

"Tamam, her şeyi size bırakıyorum ama bir daha Demirlerin sınırlarına geçmeyin. Anladınız mı beni?" 

İkisi de usulca başını salladığında memnuniyetle gülümsedim. "Onun dışında Ali ve Güney'in sakladığı fakat bilmem gereken bir şey var mı?" 

"Hayır, yok. Her şey sürekli özet geçtiğim gibi. Değişik bir şekilde Demir de sakin ve deposunda adam da bırakmamış. İzini sürmeye çalışıyoruz bir şeylerin fakat ne kaçakçılık yaptığına ne de birini dolandırdığına şahit olduk uzun zamandır." dedi Defne düşünceli bir şekilde. 

Gamze ona başını sallayarak katılırken "Sanki sana garezi varmış da bütün pislikleri sana inat yapıyormuş gibi." 

"Zaten bana inat yapıyor. Onun savaşı kimseyle değil, benimle. Başıma açmadığı bela kalmadı şerefsizin. Yıllardır neyin kuyruk acısı bu anlamıyorum ki?"

"Çıkınca onu da çözeceksin." dedi Defne masanın üzerinde duran ellerimi tutarken. "Yakında çıkacaksın ve yarım kalan her şeyi tamamlayacağız seninle. Normal hayatına geri döneceksin, aramıza geri geleceksin." 

"Umarım..." dedim gülümseyerek avuçlarımın içindeki parmaklarını kavrarken. Tam o sırada içeri giren Mehmet gardiyanın sesiyle ayağa kalktık. "Görüş bitti Sönmez." 

"Haftaya gelmek yok." dedim ilk önce Gamze'ye sarılarak. İkisi de sessiz kalmayı tercih etmişti çünkü kabul etmek istemiyorlardı. "Kızlar, anlaşıldı mı?"

"Tamam." dedi Gamze sıkıntıyla nefes verip benden ayrılırken. 

Defne hızla gelerek kollarını boynuma doladığında gülümsedim. Boynuna yaklaşıp içime derin bir nefes çektikten sonra küçük bir öpücük bıraktım. "Anladı mı benim güzelim? Haftaya gelmek yok, tamam mı?" 

Başını usulca salladığında gülümseyerek yanağından öptüm. Mehmet gardiyanın uyarısıyla ayrıldığımızda yan yana geçerek el salladılar. "Dikkat edin kendinize." 

"Seni seviyoruz.

Instagram; y.rumey

İki Sokak - TextingWhere stories live. Discover now