KS - 25. Bölüm: SEVE SEVE EVLENİRİM

18.1K 1.3K 159
                                    


Üç bölüm atacağım birkaç dakika ara ile. Sınır koymayacağım iki bölüme lütfen yorum yapmayı unutmayın.

Oy vermeyi unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar...

25. BÖLÜM: SEVE SEVE EVLENİRİM

"Mutluluktan da olsa ağlama istiyorum. Hep gül, hep iyi ol istiyorum..."

"Biz küçükken," diye başladı söze Gülfem. Köy yoluna girmişler, tozlu yolda çok da hızlı olmayan bir şekilde ilerliyorlardı. Cihangir cümlenin devamını bekledi merakla. Yanında oturan kadının dudaklarından dökülecek tek kelimeye hasretti. Onun dâhil olduğu her konuyu devlet meselesi gibi önemsiyor, hepsini emir almış gibi pür dikkat dinliyordu.

"Şu köşede bir kuyu vardı," parmağı ile işaret ettiği noktaya baktı.

"İstersen duralım," usulca onayladı adamı. Bu köyden çıkarken bir daha dönmemek için çıkmıştı. Bir daha gelmeyecek, eskiyi ardında bırakacaktı.

Kolay olmamıştı... Kolay olmuyordu yaşanmışlıkları yok saymak. Ölmüş dahi olsa canını ardında bırakmak çok zordu.

Arabayı yolun kenarına çekip indiler. Cihangir yanına gelirken gözlerini uçsuz bucaksız gibi görünen topraktan ayırmadı. Gözleri maziye takılıp kalmış, birkaç mutlu anını yeniden yaşıyormuşçasına mutlu olmuştu. Hemen peşlerinde onları takip eden araç da durduğunda Cihangir eli ile beklemelerini söyledi. İkisi peş peşe kuyunun olduğu tarafa yürümeye başladı. Toprak kuruydu ve taşlıktı. Cihangir kadını dikkatle izliyor, olası dengesini kaybetmesine karşılık tetikte bekliyordu. Gülfem ise bu toprakların kızı olduğunu haykırırcasına, âdete uçarak gidiyordu kuyunun yanına. Birkaç dakika sonra kuyu görünmüştü. Eski hâlinden eser yoktu. Taşları kırılmış, su çekmek için kullanılan halat neredeyse kopma noktasına gelmişti.

Elleri taşların üzerinde gezindi hasretle. Tek tek dokundu hepsine. Uzanıp kuyunun içine baktı merakla.

"Su kalmamış" dedi. Zaten kurak bir mevkideydi ve kuyu olması bile mucizeydi. "Biz küçükken çocuklar buraya pikniğe gelirdi," dedi yüzündeki buruk gülümseme ile bir an için o ana yeniden gitti.

"Biz de gidelim dedik. Ben evde olanlardan hazırladım bir bohça, aldım Dilruba'yı da geldim buraya. Bizi aralarına almamışlardı. Onların türlü türlü yiyeceklerini yiyeceğiz diye. Sanki vebalıyız da hastalığımız onlara bulaşacak diye korktular," dedi Gülfem gülerek. Bu gülüş kırık bir gülüştü. Geçmiş acı veriyordu vermesine ama ilk günün acısının yerini hiçbiri tutmuyordu.

"Örtümüzü serdik tam da buraya. Oturduk, getirdiğim yiyecekleri yedik. Bir domates, Birkaç parça yeşil soğan, bir kâse yoğurt ve kuru ekmek. Belki de ömrüm boyunca gittiğim en güzel piknikti. Dilruba mutlu, o mutlu olunca bende mutlu," kuyunun içine uzanan ipi tuttu. İpin kopmaması için çabalarken yavaşça çekti yukarıya.

"Ben tutayım." Cihangir, kadının elinden alıp geri kalan işlemi tamamladı. Kova yukarı çıktığında Gülfem uzanıp aldı kucağına. Ezilmiş, kırılmıştı, kararmıştı ama hâlâ kullanılabilirdi. "Bak," dedi adama.

AHÛZAR SERİSİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now