"Nasıl tek başına? Harun nerde? Sen nerdesin? Neler oluyor Nazlı?"

"Ne olur hiçbir şey sorma abi. Havaalanına gidiyorum. İlk uçakla ordayım. Haber vermek için aradım."

"Hayır gelmiyorsun buraya. Olduğun yerde kal. Ben geliyorum oraya."

"Abi..."

"Ben geliyorum dedim. O Harun denen herif, seni tek başına yollara düşürecek ne yaptı göreyim. Sonra seni alıp getireceğim."

Abim telefonu kapatırken havaalanına ulaşmıştım bile. Sıcak bir yer bulup oturarak abimi beklemeye başladım.

              ***

Telefonumun çalınma sesiyle gözlerimi aralarken bütün bedenim kaskatı kesilmişti. Dinlenmek için başımı sandalyenin kenarına dayamıştım ve uyuyakalmışım. Saate baktığımda vakit öğleyi bulmuştu.

Telefonun ekranında Ömer abinin adını görünce duraksadım bir süre. Neden aramış olabilirdi ki? Muhtemelen çocuklar arıyordu beni. Fakat şuan onlarla konuşamayacak kadar kötüydüm. Bir yandan da seslerini duymak bana çok iyi gelecekti.  Telefonu açıp açmamakta kararsız kalırken susmuştu.

Telefonda hala Harun'dan bir ses, bir haber yoktu. Bir yandan endişelenirken bir yandan da ne hali varsa görsün diyordum. Telefonu Beyza'nın eline verecek kadar Beyza'ya yakın bir gece geçirmeyi kendisi tercih etmişti. Hala aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum.

Abimden birkaç tane mesaj gelmişti. En son mesajını yarım saat önce göndermişti ve uçağının kalkmak üzere olduğunu haber vermişti. Bir saate yakın bekleyecektim. Peki abime nasıl anlatacaktım yaşananları. Buraya gelmek dahil herşeyi kabul eden bendim ve şimdi kendi kararlarımın acısını yaşıyordum. Ama o kararları kendim için vermemiştim. Kendimden önce başkalarının hayatını düşünmüştüm her defasında.

Telefonu çantama koyacakken tekrar çalmasıyla elime aldım. Ömer abi tekrar arıyor olmalıydı. Bu açıp çocuklarla konuşayım... derken ekranda Harun'un ismini görünce telefon elimde kalakaldım.

Harun'un araması yüreğime bir nebze iyi gelse de açmayacaktım telefonu. Gece defalarca aradığım halde açmamıştı. Keşke hiç açılmasaydı, hiç sesini duymasaydım o kadının.

Telefonum sustuğu an tekrar çalmaya başlıyordu. Harun ısrarla aradığı halde meraktan ölse de kesinlikle cevap vermeyecektim. Yüreğimde ona dair ne varsa öldürmüştü. Canım acıyordu. Yüreğim paramparçaydı.

İstanbul uçağı nihayet iniş yapmıştı alana. Kapıda durup abimi beklerken içim buruktu. Yolcuların geldiği kapıda abimi görmemle nasıl koştuğumu, abime nasıl sarıldığımı hatırlamıyorum. Sıcacık kollarda şefkati bulmuştum. Güvenle başımı gömdüğüm omuzdaki sıcaklığı özlemiştim. Abim, beni sevgiyle sararken sessizdik ikimiz de.

"Tamam meleğim, geçecek herşey. Abin yanında. Kimse olmasa da her şartta Rabbine sığın."

"Gidelim burdan abi. Götür beni. Burda bir saniye bile kalmak istemiyorum."

"Tamam gideriz ama önce biraz dinleneyim. Gel yemek yiyip sohbet edelim biraz. Şu haline bak. Bayılacaksın neredeyse. Kendini düşünmüyorsun madem, bebeğini de mi düşünmüyorsun?"

"Onun için ayaktayım zaten. Onu düşündüğüm için."

"Bebeğin olmasaydı ne yapacaktın? Yıkılacak mıydın? Kendine bundan daha fazla zarar mı verecektin? Ne yapmayı düşünüyordun?"

Abimin sorusu beni kendime getirmişti. Sahi, bebeğimi düşünmesem ne yapacaktım. Ben bu kadar zayıf mıydım? Bu kadar şeyle başa çıkamayacak mıydım?

ÖMRE BEDELWhere stories live. Discover now