DÜŞ ZAMANI 7. Bölüm

9.8K 641 36
                                    

Eliza yorulmuştur diye bu seferlik Henry'nin ağzından dinleyelim olanları :)

Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyiniz :)) Perşembe görüşmek üzere :)

~~~

Sabah olduğunda yağmurdinmişti. Yağmur dinmesine rağmen hava sislive bulutluydu. Sonra umutsuzluk ormanında havanın hep böyle olduğunu anladı.Yanına döndüğünde Ghopbe'nin ona baktığını gördü. Sanki hiç uyumamıştı. "Benartık uyumuyorum. Yani uykuya ihtiyaç duymuyorum. Uyumak için harcayacağımzamanda başka şeyler yapıyorum." dedi Ghopbe. Sappho'nun en sevdiği şeylerden biri de uykuydu. Uyumamayı hayal bileedemiyordu.

~~~

Nasıl olurda yolun ortasında durup atıyla geldiğini görmüyordu bu kız? Şimdiye kadar fazla konuşmamışta olsalar onun ölümüne sebep olmak istemem. Atı sürmeye onun kenara çekileceğini düşünerek devam ettim oysaki. Yaklaştıkça beni görmediğini anladım. Ama hızım pekte durmaya elverişli değildi. Az daha ezecektim ki onun kilosunda olan biri için çalılara atlayışı çok hızlıydı. Bir an uçtuğunu bile sandım. Takdir etmedim desem yalan olur ama şu an ölüp ölmediğine bakmam gerekiyor sanırım. Gerçi şu ana kadar kim çalılara atladı diye ölmüş ki? Hele o kiloyla zor. Ona yastık görevi görmüştür. Tanrım o ne olursa olsun bir hanımefendi Henry.

"Leydi Monica! İyi misiniz? Yaralandınız mı?"

"Sen söyle iyi miyim?" Ben mi söyleyeyim?

"Anlayamadım."

Çalılara atlayan senken ben neyi söyleyeyim? Sanırım durum düşündüğümden kötü. Kafanı mı çarptın acaba? Bu kadar saçtan kafatasına nasıl ulaşılabilirdi ki? Çekmeye çalıştıkça daha fazla saç çıkıyordu sanki. O sırada gözlerini geldi yüzümün önüne. Tanrım neden böyle bakıyor bu kız?

Birçok kez balo salonlarında gördüm. Bir köşede durur, kimse dansa kaldırmadığı için etrafı izlemekle yetinirdi. Bir centilmen olarak istemeden onu dansa kaldırdığım zamanlarda da iki lafı bir araya getirip benimle konuştuğu pek söylenemezdi. Verdiği kısa cevaplar onun olmak istediği yerin burası olmadığını gösteriyordu. Ama şu anda gözlerimin içinde bu şekilde bakan kız o kız değil. Bana selam vermekten başka bir şey yapmayan o çekingen kız nerede?

"Durun yardım edeyim size hanımefendi."

"Valla çok iyi olur." Valla mı? Bu nasıl bir dil? Kenar mahallelerde bile böyle konuşulmazdı ki kontun kızına iyi bir terbiye verdiğini sanırdım. Christina ile aynı hocalardan eğitim almışlardı. O böylesine hanımefendiyken Monica nasıl böyle konuşabiliyor?

"Pardon anlayamadım." Bu cümleyi bu ara fazla kurdum sanırım. Hepsininde bu kabarık saçlı kızla olması tuhaf.

"Saçım çok acıyor. Lütfen çabuk olun."

Fazla çektim sanırım şu bukleyi. Ne yapayım? Çıkmıyor dikenden öyle kolayca. Sanki saçlar dikenlerin bir parçasıymış ve ben onların uzantılarını kesiyor gibiyim. Ona yakın olmanın verdiği tedirginliği saymıyorum bile. Hah işte bu sondu.

İstemdışı gözlerim bedeninde gidip geliyor. Gerçekten isteyerek değil. Sosyete standartlarına göre tombul bir kız. Baya tombul. Göbek mi o? Gözleri neden o kadar kocaman? Kocaman ve çamur rengi. Christina ile kardeş olduklarına inanmak o kadar zor ki. O sarışın ve dal gibi güzellik abidesiyle karşısındaki kızın kardeş olmaları mucize denilen şeyin hala var olduğunu kanıtlıyor bana. Ve saçlar. Kabarık, kahverengidende kahverengi saçlar. Saç olarak doğmuşta olabilirdi.

"Tekrar özür dilerim. Sizi gördüğümde yavaşlayamadım. Benim yüzümden zarar gördünüz."

"Yok bir şey. Sadece biraz saçım koptu. Ve bende ondan bolca var." Bolca olduğu doğruydu. Ve ağlayıp sızlamamasıda onu gözümde yükseltmişti. Sosyetedeki hanımların tırnakları kırıldığında attığı çığlıkları hatırladıkça şu an karşısında duran kızın kollarıma bayılmamasını hayretle karşılıyorum. Gülümsemiş miydi? Tamam bayılmadı ama gülümsemek? Bu beklediğim en son şeydi. Kız beklediğimden tuhaftı ve bubeni güldürüyor.

DÜŞ ZAMANI (TILSIM SERİSİ 1 ) (Tamamlandı)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon