Dolaptan ayakkabılarımı, anahtarları ve askıdaki ceketimin cebine önceden koyduğum parayı alıp dışarı çıktım. Luke'un arabası site kapısının önüne gelince biraz daha hızlanıp ayakkabılarımı giydim. Nasıl bu kadar hızlı gelebilmişti!?

Kapıyı kilitlememe gerek var mıydı acaba? İçeride değerli bir şey yok. En azından benim yok. Belki Luke'un vardır. Ama böyle bir yerde hırsız yoktur ki. Var mıdır?

"Bu kadar uzun süredir ne düşünüyorsun!?"

Elimden anahtarı alıp kapıyı kilitledi ve önümden arabaya yürüdü. Ben de hızlı adımlarla arkasından gidip ön koltuğa atladım ve kemerimi takıp arabayı çalıştırmasını bekledim.

"Öğlen ve akşam yemek yemedik ve ben de acıkmıştım. Senin de acıktığını düşündüğüm için gidiyoruz dedim. Yani amacım emir vermek değildi."

"Ah, tamam. Sorun değil."

Neden bir açıklama yapma gereği duymuştu ki? Amacı emir vermek bile olsa açtım ve tabi ki peşinden gidecektim.

Arabayı çalıştırıp direksiyonu çevirdi. Nedense bu hareket bana fazla havalı geliyordu. İki kol aynı anda çalışıyor, gözler yolu kontrol ediyor, sol ayak debriyajda, sağ ayak gazda bekliyor. Gerçekten havalı! En kısa zamanda kendime bir araba alıp ilk olarak bu hareketi yapacağım.

Işıklarla donatılmış pizzacının önünde durduğumuzda kemeri açıp arabadan indim. Pizzacı, Garfield'daki pizzacıya benziyordu. Ahh uzun zamandır Garfield izlemiyordum. Eve gidince televizyonun karşısına geçip sabaha kadar Garfield izleyeceğim. Tabi Luke ile yine kavga etmezsek...

Kapının yanındaki küçük masaya geçtik. İçerisi fazla kalabalık değildi. Bizden başka 4 çift vardı. Ve 4'ü de...sevgiliydi! Ah Tanrım! İki çift el ele tutuşarak pizzalarını yiyordu. Bir çift ayarlarıyla garip şeyler yapıyordu. Diğer çift ise pizzadan çok birbirlerini yiyor gibilerdi. Iyy!

"Siparişiniz nedir efendim?"

"Küçük karışık pizza."

Luke bana 'Cidden mi?' bakışı attığında omuz silktim. Ne kadar aç olsam da küçük boy pizzayı bile zor bitirirdim.

"Büyük karışık pizza."

Büyük mü!? Hadi ama Luke! Onu bitiremezsin.

"5 dakika içerisinde siparişleriniz gelecek."

Luke teşekkür edip eline telefonu aldı. Benim de teşekkür etmeme gerek var mıydı acaba? Bu tür şeylerde hep geç kalırım. Belki de etmeliydim. Ama adam çoktan gitmişti. Her neyse.

Ben de telefonumu elime alıp mouse'a mesaj attım. Anında cevap geldi.

*Hayır tabi ki uyumadım. Odamı düzenliyorum. Seninkinden daha güzel olmalı. :p*

*İşte o biraz zor. Benimki neredeyse bitti ve kesinlikle seninkinden daha güzel.*

Kendi kendime kıkırdayıp telefonu masanın üzerine bıraktım. Hangimizin yeneceği önemli değildi. Ona her türlü kıyafet alacaktım. Kural gibi bir şey bu. Hangimiz sevgilimizden ayrılsak diğeri ertesi gün ona kıyafet alırdı. Bu aşk acısı çekmemesi için yapılan bir şeydi. Ben aslında aşk acısı çekmezdim. Ama ben her zaman mouse'a aldığım için o da bana alırdı.

Arkamdaki kapı açıldığında gelen rüzgârla titredim. Az önce bu kadar soğuk değildi dışarısı. İçeri girip çaprazımızdaki masaya oturan üç kişiye baktım. Bir kız, iki erkek. En azından artık bizim dışımızda sevgili olmayanlar da var.

Ufaklık ve PlayboyTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang