Evangeline de asıl gerçekleri biliyor.

"Ama şimdiden sonra işbirliği yapmayı reddetmen acımasızlık olur."

Uzun bir sürenin ardından ilk kez tepki veriyor Taeyong, dudağının bir kenarı havaya kalkıyor. "Sen." diyor kan çanağı olmuş gözlerini kadına dikerek. "Nasıl konuşacağını biliyorsun."

Aslında öyle değil ve beyaz saçlı genç de öyle olmadığını biliyor ancak yaşanan her şey onu kenara sıkıştırdı ve Evangeline'e artılar kazandırdı.

Ten ise sevdiği gencin sesini dehşet içinde duyuyor. Sesinde visteryalar açan, tüm benliğini yumuşak bir lilaya boyayan o ses bir hayaldi sanki. Taeyong'un sesi beyaz. Kar beyazı, kış gibi, soğuk. Renk yok. His yok. Duygu yok. Ölü, canını yitirmiş. Birileri çıkıp visteryaları kökünden söküp üstüne kireç dökmüş sanki. Ten, içindeki ağlama dürtüsünü zorlukla bastırabiliyor.

"Yarım saat içinde Richard burada olacak. Eğer kabul edersen ona da her şeyi anlatacağız ve bitireceğiz bu işi. Artık kimse zarar görmeyecek. Kabul ediyor musun Taeyong?"

Önüne bırakılmış bir çeki imzalamak ve imzalamamak arasında karar vermesi gerekiyormuş gibi davranılması beyaz saçlı gencin canını mümkünmüş gibi daha da fazla sıkıyor. İnsanların canlarıyla ilgili duyar kasarken aynı zamanda onları maddeleştirip değer biçmesi fazlasıyla anlamsız geliyor. Ancak dağın tepesinden yuvarlanmaya başlamıştı kar kütleleri artık. Yapabileceği tek bir şey var, ne olursa olsun. Belki böylece içindeki bu yangınlar söner ve rahatla bekler sonunu.

Ten'in gözleri üzerinde gezerken yine aynı renksiz sesiyle "Kabul ediyorum." diyor. "Ama şartlarım olacak."

Kazandığı zaferle kaşları havalanan Evangeline'in yüzü duyduğu son cümleyle yeniden ciddileşiyor.

"Şart koşacak bir konumda olduğunu sanmıyorum genç adam. Ama merak etmiyor da değilim şartlarını."

Gözkapaklarını bile zorlukla hareket ettiren Taeyong kendisine edilen lafları zerre umursayacak halde değilken şartını, daha doğrusu dileğini mırıldanıyor.

"Her şey bittikten sonra bu proje tamamen sonlanacak ve bizi rahat bırakacaksınız."

Tahmin ettiği bir cevap alan Evangeline gecikmeden karşılık veriyor.

"Sam Projesi çoktan sonlanmış bir proje zaten. Ben sadece yaptığımız hataları bir nebze de olsa düzeltmeye çalışıyorum. Diğer şartına gelecek olursam eğer, sen bana sadece unutmak istediğim bir geçmişi hatırlatıyorsun Taeyong. Bu yüzden emin ol seni bir daha görmemek benim için de daha iyi olur ancak Ten öyle değil. Ben onu öz oğlum gibi gördüm her zaman. Bunca senenin ardından da onu bırakacak değilim."

Duyduğu cevaba en çok şaşıran Ten. Aslında geriye dönüp baktığında fazla sınırlayıcı halleri dışında Evangeline kendisini hep koruyup kollamıştı. Belki öz annesinin verebileceği sıcaklığı veremiyordu ama Ten kadının hakkını yiyemez. Sahiden ona fazlasıyla yardımcı olduğu zamanlar geçirmişti. Ten'in şimdilerde bu kadar soğuk davranmasının nedeni de onu kandırmaları aslında. Kırıldı çünkü. Bu kadar yalan dolan beklememişti hiçbir zaman. Sahiden kırgın.

Taeyong ise birbirine girmiş zihninin içinde kadının dediklerini anlamaya çalışıyor. Algılamakta zorluk çekiyor birçok şeyi, eskiden yapması oldukça kolay olan şeyleri yapamıyor, hatta yapması gerekenleri hatırlamıyor.

"Tamam." diye mırıldanıyor neyi kabul ettiğinin farkında olmadan. "Tamam."

Duyduklarıyla Ten'in gözleri şaşkınca açılıyor, sonra dudaklarını dişleriyle çekiştiren beyaz saçlı genci görünce artık ipleri tamamen salmış olduğunu anlıyor.

Poupée de Cire •Taeten•Where stories live. Discover now