•V•

1.1K 178 18
                                    

Renkli camlara çarpan yağmur damlaları artık o kadar yabancı gelmiyor Ten'e.

İnsan bir şeylere çok çabuk alışır, bu her zaman böyle olmuştur. Ancak çok da iyi bir şey değil bu. Alışmak demek kaybedince üzülmek demek. Yahut kaybetmeden özlemek. Bir boşluk var, en büyüğünden ama. Bir alışkanlığın ardında bıraktığı çukur muhtemelen. Belki bir çift sıcak elin yaptığı esinti. Omzunda şimdiye dek hissedemediği destek de olabilir.

Birçok şeyin yıkıntısı olabilir o boşluk fakat Ten sabah sabah düşüncelerinin bu denli ağırlaşmasına hangi nedeni uyduracağını bulamıyor.

Bunun nedeni yanında sessizce dikilen ve yağmuru alnına dökülen beyaz saçların arasından izleyen Taeyong olabilir, üzerine çöken matem havası yahut buna uygun olarak giydiği siyah kazak da. Havanın kapalı olması, soğuğun bu kadar çabuk bastırması, gördüğü kabus, bulamadığı bağcıkları...

Çok fazla neden olduğunu fark ediyor Ten.

"Hikaye kitaplarını sever misin Ten?" diye soruyor beklenmeyen bir anda Taeyong.

Bu soru karşısında başta şaşırsa da cevap vermekte bir sakınca görmüyor.

"Pek sayılmaz."

Aslında vermesi gereken asıl cevap "Sanmıyorum," gibi bir şey olmalı. Çünkü hikaye kitabı okuyacak kadar küçük hallerini hatırlamıyor.

Belki de seviyordur.

"Açılın bakalım."

Zihni turuncuya yıkanırken Jaehyun'un geldiğini fark ediyor ve düşünceleriyle birlikte kenara çekiliyor. Jaehyun'un elinde üç tane karton kahve bardağı var, onları uzun vitrayların önündeki çıkıntıya bırakıyor. Sonra Ten'e dönerek gülümsüyor.

"Uykulu gözüküyordun," diyor herkesin parmakları arasında yerini bulan bardakların nedenini açıklarcasına.

"Dün gece uyuyabildiğim söylenemez."

Ten'in cevabı karşısında Jaehyun'un kaşları havalanıyor, öbür yanında duran ve hala yağmuru izleyen beyaz saçlı, dalgın gence bakarak konuşuyor.

"Taeyong da dün gece uyuyamadı. Öyle değil mi, Taeyong?"

Daldığı dünyadan ayrılan genç, siyah gözlerinin odağını yakalıyor, nedense bu şimdilerde çok meşakkatli bir iş.

"Jaehyun?" diyor uyarı maiyetinde. Ardından dudakları karton bardakla buluşuyor.

Öğle arasındalar, okuldaki herkes bir yerlere dağılmış, Ten nasılını kavrayamadan kendini yine bu iki gencin yanında buldu. Gerçi buna sevinmesi gerekir. Çünkü bu arkadaş edindiği anlamına gelir, öyle değil mi? Üstelik Jaehyun onlara kahve bile almıştı.

Karton bardaktan bir yudum alıyor, dili yanıyor ancak bunu fark ettirmemeyi başarıyor.

"Şu okulun tek iyi yönü kahveleri," diyor Jaehyun. Sessizliğin ortamı gerdiğini fark ettiğinden bunu bozmaya çalışıyor. "Ama Taeyong haftada yalnızca bir defa kahve içmeme izin veriyor. Kafein iyi bir şey değilmiş."

Ten duyduğu şeyle yarım ağız gülümserken gözleri Taeyong'a değiyor ve yüzü yeniden düşüyor. Genç adamın gözünün altındaki morluklar, dağılmış saçları, ifadesi, ona ait olan her şeyi o kadar isli geliyor ki nefesinin ciğerlerini tıkadığını hissediyor.

Parmakları kahve bardağının çevresini sarıyor, Jaehyun'a dönüyor.

"İkiniz kardeş misiniz?" diye bir soru dökülüyor ağzından. İkisini sürekli birlikte gördüğü için böyle bir düşünce oluşmuştu Ten'in zihninde ancak aldığı dönüt çok yanlış bir şey söylemiş gibi hissetmesine neden oluyor.

Poupée de Cire •Taeten•Where stories live. Discover now