•XVII•

932 118 52
                                    

Thirty Seconds to Mars - End of All Days

Dört duvar tarafından çevrilmiş olmak insanın ruhunu sıkıştırıp, içinde büyüyen duyguların dışa vurumuna engel oluyormuş gibi gelse de bazı durumlarda o dört duvar yaşayabileceğiniz en olanaklı yer oluveriyor. Tamamen yalnız olduğunuz bir anda yahut yanınızdan ayırmak istemediğiniz nefeslerle aynı atmosferde karışırken o dört duvar bambaşka bir şeye dönüşüyor. Yuva deniyor buna. Belki biraz daha halk arasına, şehir taraflarına gelirseniz eve dönüşüyor. Ev, çünkü o dört duvarın artık çatısı var. Çünkü sizi boğmak yerine artık koruyor. Sığınak, ilkel tabiri.

Ev, evimiz.

Siyah saçlı oğlan şimdiye kadar evlerinin neye benzeyebileceğini düşünmedi çünkü içinde bulunamadığı ve dahil olmasına ihtimal vermediği bir hayalin düşlerinde gezinmenin kendisini sadece yıpratacağının bilincinde. Bunun için çok defa hayal kırıklarının parmaklarına batıp izleri geçmeyecek yaralar açması gerekti ama öğrendi işte sonunda. Boşa hayal kurmamalı insan. Hatta bu durumdan muzdaripseniz ve biraz da kızgınsanız hayata, her türlü hayalin başını darağaçlarında nefessiz sallandırırsınız. Ben sallandırdım. Neyseki buradakiler henüz o raddede değil.

Üstünde fazla düşünmemiş olsa da evlerinin küçük olacağını tahmin etti Ten. Çünkü öğrenciler sonuçta ve nasıl bir gelir kaynakları olabileceği konusunda da kafa yormadı. Fakat karşısındaki eve ufak diyebilmek için fazla mütevazi olması gerekir insanın ve Ten o kadar da mütevazi biri değil.

Kasabanın çıkışında ağaçlarla kaplı bir alanın ortasındaki açıklıkta bulunan ve dışarıdan bakıldığında iki katlı olduğu düşünülen evin doğayla iç içe geçmiş dış cephesi aslında bu yapının oldukça yaşlı olduğunu anlamasını sağlıyor Ten'in. Ki öyle de. Çok uzun süreler boş kalmış ve çok kez de bakım görmek zorunda kalmış bu kalabalıktan kopuk eve hayat veren tek şey içinde barındırdıkları. Taeyong ve Jaehyun. Hatta artık Ten de katılacak bu ikiliye.

Bulunduğu konumdan ve evin geniş olmasından kaynaklı olarak zaten soğuk olan havayı daha keskin hissetmeleri evin içindeki şömineyi yakmalarını sağladı ve şimdi karşısına dizilmiş, oturduğunuz zaman sizi yutacakmış gibi hissettiren koltuklarda bizim üçlüye ek olarak Hansol ve Lucas da var. Yetimhane olaylarına onlar da dahil olduğu için olanları onlara da anlattılar ve şimdi mevzu bahis olan konuyu sindirmek amacıyla suskun oldukları sürede hepsi anlaşmış gibi çıtırdayan alevleri izliyor. Bu biraz ironik çünkü yanan ateşin de onlara hatırlattığı tek bir şey var ve ne yazık ki bunun da ucu yetimahneye çıkıyor.

"Şans ve tesadüf olduğunu düşündüğümüz hiçbir şeyin aslı öyle değilmiş."

Taeyong'un titreşen visteryaları ateşle kavrulurken aslında böyle bir şeye hiçbir zaman kapılmayacak olan beyaz saçlı gencin yaşananların bu şekilde sonuçlanmasını istemesi o dillendirmese bile herkesin ayırdında olduğu bir gerçek. Ancak bu fazla ütopik bir düşünce. Dünya evrende minicik olsa da, o minicikliğin içinde milyon tane ihtimal var ve tüm o ihtimallerin kesiştiği noktada birbirlerine kavuşmları gerçek olamayacak kadar düşük ihtimalli. Hansol'a söyleseniz üşenmez ve ihtimalin yüzdesini hesaplar, ki bunu yaparken de kendince zevk alır fakat işleri alaya almaktan hoşlanan Hansol bile üstüne çöken gerçekler altından kalkmakla uğraşıyor şimdi. Hayal kuramayacak ve daha fazla yıkıma katlanamayacak durumdalar. Bu yüzden sadece geçerli olan gerçeklerden konuşuyorlar.

Poupée de Cire •Taeten•Where stories live. Discover now