26

6.8K 497 14
                                    

Güneşışığı: Ne yani, sen şimdi Deniz'den gerçekten nefret mi ediyorsun? (22.10)

Çakıltaşı: Bu soruya defalarca verdiğim cevabın aynısını vereceğimi yine biliyor olmalısın. (22.10)

Çakıltaşı: Yarın kimya sınavı var, bu konuyu kapatmalıyız artık (22.10)

Güneşışığı: Sen ne dersen de Yosun (22.10)

Güneşışığı: Cevabın beni tatmin etmiyor (22.10)

Güneşışığı: Çünkü gözlerim bu söylediklerini doğrulamıyor (22.10)

Çakıltaşı çevrimiçi

Çakıltaşı yazıyor...

Çakıltaşı çevrimiçi

Çakıltaşı yazıyor...

Çakıltaşı: En son göz doktoruna gittiğinde gözlerin için  2 derece miyop dendiğini hatırlıyorum, yanlış mı? (22.15)

Güneşışığı: Evet uzağı net göremiyor olabilirim (22.16)

Güneşışığı: Ama yakını bir şahinin gözleri kadar iyi görüyorum (22.16)

Güneşışığı: Duygularında fena bir terslik var arkadaşım (22.16)

Güneşışığı: veya sen onları reddediyorsun (22.16)

Çakıltaşı: Üzgünüm Güneş, durum böyle (22.18)

Çakıltaşı: Sen de bu duruma en kısa zamanda alışsan iyi edersin (22.18)
Görüldü

----
"Hey, o formülün yeri orası değil."

Arkamda duyduğum sesle birden irkilip elimde tuttuğum kalemimi yere düşürdüm.

Sabah okula biraz erken gelmiş dün gece tam olarak çalışamadığım kimya sınavına çalışmak için kantinde bir masaya çökmüstüm. Her ne kadar istemesemde dün Güneş ile mesajlaşmamız zihnimi meşgul etmeyi başarmıştı.

Ona hayatımın her bir noktasını bir anda anlatmaya karar verdiğimde zihnim bunu bekliyormuş gibi kelimelerini üretmeye başlamıştı. Hiç susmadan ona geçmişten bugüne kadar her şeyi anlatmıştım. Beni yargılamasını bekledim, bana kızmasını, yalanlarımız yüzünden beni aşağılamasını... Fakat o hiçbir şey yapmadı. Sadece kolunu omzuma attı ve bana içten bir sıcaklıkla sarıldı.

Yalanlarıma, yalanlarımıza kızmadı. Beni yargılamadı. Beni saf sevgiyle kucakladı. Kalbim bu sevgiyi bekliyormuş gibi terkettiği evine geri döndü lakin beni affetmedi.

Şimdi ise çözdüğüm soruya fazla odaklandığım için arkamda Kuzey'in varlığını hissedememiş ve irkilmiştim.

"Üzgünüm, seni korkutmak istememiştim."

Sözcükleri endişeyle dudaklarından döküldü. Ona hafifçe gülümsedim ve başımı sorun değil anlamında iki yana salladım.

Yere düşen kalemimi almak için eğildiğimde onun da benim gibi eğildiğini gördüm. Kaleme ondan önce uzandım ve doğruldum fakat bunu yaparken başımı yanlışlıkla onun başına çarpmıştım. İkimiz acıyla ses çıkarttığımızda telaşla yüzüne baktım.

"Çok özür dilerim. Canın yandı mı?"

Kafasını ovuşturup yanımda duran sandalyeye oturdu.

"Biraz kalın kafalısın ama önemli değil."

Bunları gülerek söyledi ve bende sahte kızgınlıkla koluna vurdum.

"Hiçte bile, asıl kalın kafalı olan sensin."

Güldü ve açık kalem kutumdan bir kalem aldı. Önümde çözdüğüm sorulara bakış attı ve az önce beni uyardığı soruya işlem yapmaya başladı.

"Bu soru da şu formülü kullanırsan, senin için daha kolay olur."

Kolaylıkla çözdüğü soruya baktığımda yalancı şaşkınlıkla söylendim.

"Bir kalın kafalı olarak fazla akıllısınız, beyefendi."

Dudaklarını büzdü. Elini kalbine koydu.

"Bu sesi duydun mu? Kalbimin kırılma sesini..."

Gülüşlerimiz boş kantinde yankılandı.  Bir süre sonra gülüşü sordu.

"Sana bir şey sormalıyım ama ne kadar doğru olur emin değilim."

Elimi omzuna yerleştirdim ve güven verircesine sıktım. Benden çekinmesini istemezdim. Sonuçta biz arkadaştık.

"Tabi ki sorabilirsin, Kuzey. Biz arkadaşız."

"Denizle seni artık beraber görmüyorum. Aranızda bir sorun mu var?"

Deniz'in ismini duyduğumda kalbim kendini belli etmek ister gibi atışlarını hızlandırdı. Midem kasıldı. Zihnim uygun kelimeleri bulmak için çalışmaya başladı fakat ortam bir anda karmakarışık oldu. Kelimeler kanserli hücre gibi çoğalmaya başladı.

"Tamam, seni üzmek istemem. Sormadım farzet."

Anlayışlı gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı.

"Sadece onu bu aralar çok solgun görüyorum. Ayrıca matematik kurslarına da gelmiyor."

Kalbim, bunun sorumlusunun ben olduğumu belli etmek istercesine tekledi.

"Matematik kurslarına gelmiyor mu?"

Zorlukla sorduğum soruya olumsuz bir cevap almak istemiyordum. Deniz'in üniversite sınavına sıkı bir şekilde çalıştığını sadece ben değil tüm okul biliyordu. Asla derslerini asmayan örnek bir öğrenciydi fakat şimdi sorumsuzca davranıyordu. Kalbim teklemeye devam etti. Görünmez pişmanlık bir ruh gibi üzerime çöktü.

"Maalesef. Nilgün hoca, onun için endişeleniyor. Birkaç kez ailesiyle konuştuğunu duydum."

Midem bulanmaya başlamıştı. Bu bir felaketti. Deniz'in ailesi disiplinliydi ve asla böyle bir sorumsuzluğu kabul etmezlerdi.

"Sen iyi misin? Yüzün sararmış."

Kuzey'in sesi kulaklarımda yankılandı fakat zihnime ulaşamadan yok oldu. Tek düşündüğüm şey Deniz'i bu hale benim getirmemdi. Bunu istemiyordum. Bu bana zevk vermiyordu. En az onun kadar acı çekiyordum. Bu kabul edilemezdi.

Masaya saçılmış kitaplarımı hızlıca çantama tıkıştırdım.

"Ben gitmeliyim." Mırıltı şeklinde çıkan sesimi Kuzey'in duyup duymadığından emin değildim. Hızlı adımlarla yanından ayrılırken beni durdurmaması sesimi duyduğunun en büyük kanıtıydı.

Vicdanım pişmanlığıma yenik düşüp gün yüzüne çıktığında yaptığım yanlışı düzeltmek için geç olmamasını diliyordum. Deniz'den nefret ediyordum ama bu şekilde değildi. Bu şekilde asla değildi.

YN/ Hiçbir şey için geç değil, Çakıl. 

YOSUN |TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin