Ezgi ise sorduğu sorulara bir cevap alamadığından pes etmişti. O da bu durumu değerlendirip kısa bir süre de olsa kafasını dinledi.  Havaalanına ulaştıklarında bagajdaki bavulu alıp içeri girdiler. Bilet bastırma işlemlerini de hallettikten sonra geriye sadece uçağa binmeyi beklemek kalmıştı.

***

Uçak inişe hazırlanınca Ezgi, camdan dışarı bakmaya başladı. Bulutların arasından çıkmışlardı. Bir tarafta Ordu diğer tarafta Giresun ayaklarının altına serilmişti. Manzara netleştikçe hayranlıkla izlemeye devam etti. Gece manzarası bile böylesine güzelse gün ayınca neler göreceğini merak etti. 

Uçak indikten sonra bavul almak için beklediler. Bu işlem her zaman bu kadar uzun sürmek zorunda mıydı?

Fırat en sonunda sinirlenip, "Nerede ulan bu bavullar?" diye bağırmaya başlayacağı sırada bandın üzerinden kayan bavullar tek tek önlerinden geçmeye başladı.

Kendi bavullarını bulduktan sonra dışarı çıktılar. Emrettiği gibi korumalar onları dışarda bekliyordu. Kiraladıkları araç da hazırdı.

"Abi hoş geldiniz."

Hakkı, elindeki anahtarı Fırat'a uzattı.

"Hoş bulduk. Bizi takip edin. Yaylaya çıkıyoruz."

Hakkı ve onları izleyen diğer üç koruma şaşkınca baktı. Fırat, senelerdir yayladaki eve adım dahi atmamıştı. İş için buraya geldiklerinde bile otelde kalıyordu.

"Abi emin misin?"

Hakkı'ya öyle bir baktı ki adam başka soru sormadan diğerleriyle birlikte arabaya bindi. Fırat, bu kez de karısına baktı. Ancak gözlerindeki bakışlar son derece yumuşaktı.

"Gidelim mi?"

Fırat'ın ağzından ilk defa rica cümlesi duymuştu. Kısa bir süre doğru duyup duymadığını anlamaya çalıştı.

"Sen gidelim mi diye mi sordun? Rica ettin yani..."

"Güzelim hadi... Çok yorgunum. Uyumak istiyorum. Zaten yaylaya nereden baksan bir saatte anca çıkarız."

Söylediği birkaç cümleden aklında kalan sadece güzelim kelimesi olmuştu. Buraya gelince adama ne olmuştu bilmiyordu ancak ne olduysa hiç geçmemesini diledi. Resmen kaba Fırat gitmiş yerine nazikçe konuşup rica eden bir adam gelmişti.  Hiçbir şey söylemeden arabaya bindi.

***

Gerçekten de Fırat'ın söylediği gibi yaylaya çıkmaları neredeyse bir saat sürmüştü. Yollar o kadar dik ve virajlıydı ki arabayı kocası kullandığı hâlde yorulduğunu hissetmişti.  Sonunda bir evin önünde durdular.

Fırat arabayı park ettikten sonra aşağı inip bagajdaki bavulu aldı. Korumalar da onların peşinden evin önüne ulaşmıştı.  Ezgi, karşısındaki eve baktı. Daha önce hiç yayla evi görmemişti.

Ne çok büyük ne de çok küçük bir evdi. Duvarları kerpiçtendi. Farların etrafı aydınlattığı kadarıyla görebildiği bunlardı. Ancak çok serindi. Fırat'ın neden kendine giymek için kalın kıyafetler seçtiğini şimdi daha iyi anlıyordu.

Eve doğru yürüyeceği sırada kocasının ardından gelmediğini fark etti.

"Girmeyecek miyiz?"

Fırat cevap vermeden karşısındaki eve bakmaya devam etti. Buraya ani bir kararla gelmişti ancak içeri girmenin bu kadar zor olacağını düşünememişti.

"Fırat?"

Ezgi, bir kez daha seslendiğinde kendine gelip eve doğru ilerledi. Saksının kenarındaki anahtarı el yordamıyla bulup kapıyı açtı. İçeri girdiklerinde bavulu bir kenara bıraktı.

Sen Ölme Diye || Berna AslıhanWhere stories live. Discover now