Genç adam yüzüme bakarken suratında bir tebessüm oluştu. Bunu umursamayarak koridorun sonundaki asansöre doğru döndüm. Ateş'in bana sesini yükseltmesi hoşuma gitmemişti. Açıkçası ondan böyle bir tepki beklemiyordum. Genç adam kolumdan tuttuğu anda kafamı ona çevirmiştim. Yüzüme bakmadan "Sadece sus ve ilerle." dedi sert bir ses tonuyla. Şaşkın ve bir o kadar öfkeli bakışlarımı ondan çevirerek, tekrar döndüm önüme. Bana emir verilmesi hoşuma gitmiyordu. Ama buna katlanmazsam hiçbir yerde bana huzur olmayacaktı. Bunu da biliyordum.
...
Asansör çok soğuktu. Genç adam yanımda duruyordu ve kolumu tutmaya devam ediyordu. Kaçamak bakışlarımı ona doğru sakin bir şekilde çevirdim. Soğuk bakışlarını arkamda duran düğmelere dikmişti. Aniden bana çevirdi koyu kahve gözlerini. "Kimsin sen?" dedim kendimi tutamayarak. Aptalca bir soruydu belki ama, merak ediyordum sadece. "Bilmem. Bende en az senin kadar merak ediyorum." dedi. Anlamsız bir yüz ifadesiyle ona bakarken, gülümsedi ve "Benim kim olduğum önemli değil. Önemli olan insanlığa ne kattığım." dedi ve gülümsemesi yavaşça kayboldu yüzünden. Söylediği şey çok doğruydu. Akıllı birine benziyordu. Duruşunda bir asillik vardı. Sert bir insan gibi dursa da, yine de bu ona yakışıyordu.

Asansörün kapısı açıldı aniden. Önüme döndüm ve gördüğüm manzara karşısında nutkum tutulmuştu. Ben nereye gelmiştim böyle? "Gel hadi." dedi genç adam. Yavaşça kolumu serbest bıraktı o arada. Asansörden dışarı sakin adımlarla ilerlemeye başladım. Burası tarihi bir müzeyi andırıyordu. Sanki yerin altına bir saray yapmışlardı. Ama garip olan kısım, burada kimse yoktu. Ben kafamda böyle hayal etmemiştim.

Büyük ve çok geniş bir yerdi. Yüksek bir tavanı vardı ve yerler krem rengindeki mermeri andıran taşlarla kaplıydı. Krem rengindeki uzun ve kalın kolonların desenleri ve duvarlarda bulunan büyük resimler çok hoşuma gitmişti. Resimler bu sefer sanat eseri gibi duruyordu. Bir savaş görüntüsünü andıran tablo, içlerinde gördüğüm tabloların en büyüğüydü.

Neden böyle bir yer vardı peki? İnsanlar neden böyle bir yeri inşa etmişlerdi? "Herkes nerede?" dedim genç adama. Etrafıma bakmaya devam ederken, tavana doğru kafamı yukarı kaldırdım. İnanılmazdı. Binlerce yazı ve insan resmi vardı. Tavan çok genişti. Ve bir o kadar da görkemli..

Sorduğum soruya hala cevap vermemişti. "Herkes ner.." derken arkamı döndüğümde kimse yoktu. Genç adam gitmişti. Etrafıma iyice baktım ama yoktu. Topuklu ayakkabıların çıkarttığı o sesleri duyunca hızla arkama doğru döndüm. Bir kadın vardı kapının hemen önünde. Beyaz bir şal örtmüştü başına, altında ise koyu kırmızı şık bir elbise vardı. Ayak bileklerine kadar uzanan elbisenin altında ise siyah bir ayakkabı vardı. Sade, topuklu bir ayakkabı. Benden gözlerini ayırıp elindeki siyah kulplu bardağa doğru çevirdi bakışlarını. "Siz kimsiniz?" derken bir adım ileriye doğru attım. Kırklı yaşlardaki kadın ise tekrardan bana çevirdi bakışlarını. "Hoş geldin." dedi yüzündeki masum tebessüm ile. Kadına doğru bir adım daha attım ve, "Siz kimsiniz?" diye tekrarladım sorumu.

Kadın tam söze başlayacağı sırada sağ tarafımdan konuşma sesleri gelmişti. Kafamı sağ tarafımdaki koridora çevirdiğimde ise bir grup takım elbiseli orta yaşlı adam birbirleriyle konuşarak buraya doğru geliyorlardı. Beni görmeden içeri geçmişlerdi. Hepsinin elinde bir dosya vardı. Ve bütün dosyaların rengi kırmızıydı. Anlamsızca onlara bakıyordum sadece.

"Herkes beni dinlesin." dedi kadın uyarıcı ve yüksek bir ses tonuyla. Adamların hepsi susunca ortalık sessizleşti. Kadın gözlerini bana çevirip eliyle beni işaret etti. Anlamsız ve şaşkın bakışlarımı kadına dikmiştim. İçimi ise ani bir heyecan kaplamıştı. Herkes aynı anda bakışlarını bana çevirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl davranacağımı da bilmiyorum. "Eslem sonunda aramıza katılabildi demek" dedi bıyıklı adam. Beni tanımalarına şaşırmamıştım. Belli ki benimle ilgili çok fazla muhabbet dönmüş burada. "Evet sonunda aramıza katıldı. Ve artık törenin vakti geldi. Yani.. Yüzüğün takılma vakti." dedi kadın. Herkes birbirine bakmaya başladı yüzlerindeki anlamsız ifade ile kendi aralarında konuşmaya başladılar. Kadın ise gözlerini benden ayırmıyordu. "Henüz bunun için erken değil mi, Mürvet Hanım?" dedi epey yapılı, kirli ak sakallı kel adam. Gözlerimi Mürvet Hanımdan çevirip adama diktim. Yüzünü ekşitmiş Mürvet Hanıma bakıyordu. "Bence bunda hiç bir sakınca yok Ahmet Bey. Hem kararlarımı sorgulamak size düşmez." dedi sertleşen ses tonuyla Mürvet Hanım.

Yine benim adıma bir karar veriliyordu. Bana hiç danışmadan. Ve yine ben sessiz kalmakla yetiniyordum. Gerçi sesimi ne kadar çıkartsam da benim burada söz hakkım yoktu. Bu açık ve netti. "Eslem." Adımı söyleyen tanıdık sese doğru döndüğümde karşımda Aziz Beyi görmüştüm. İçim birden rahatlamıştı. "Aziz Bey?" dedim ona doğru ilerlerken. Yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Ama birden eliyle durmamı işaret edince, olduğum yerde kalakalmıştım. Elinde bir kutu vardı. Siyah, parlak taşlarla kaplanmış bir kutu. Aziz Beyin arkasında ise beni buraya getirip ortalıktan kaybolan o genç adam vardı.

Aziz Bey diğerlerine doğru çevirdi bakışlarını. "Mürvet Hanım, artık başlasak iyi olacak." dedi sakin bir ses tonuyla. Ben ise Aziz Beye bakakalmıştım. "Evet, herkes yerlerine otursun. Eslem, sende lütfen masanın karşısına geç." dedi Mürvet Hanım.

Mürvet Hanımın dediği gibi herkes yerine geçerken bende masanın tam karşısına geçmiştim. Koyu kahve renginde daire şeklindeki ahşap masanın etrafına oturmuş adamların hepsi elindeki dosyaları sırayla masaya koydu. Aziz Bey ise tam o sırada yanıma gelmişti. Onun yüzüne bile bakmamıştım. Sinir sistemim gerçekten de çok bozulmuştu.

Elindeki siyah kutuyu masaya koydu Aziz Bey. Gözlerimi kutuya dikmiştim. Olacakları bir hayli merak ediyordum. "Herkesin bildiği üzere, Eslem'i keşfeden ve bize öneren Aziz Türkoğlu'ydu. Ve bizde, yaptığı şey her ne kadar yanlış gözükse de, bu işlerde yeteneğinin olduğunu fark ettik." diye sözlerine başlayan Mürvet Hanım, iki elini önünde birleştirdi. "Şimdi ise bu yüzüğü takmasının vakti geldi. Evet, henüz erken olduğunun bende farkındayım." diye devam ederken Mürvet Hanım, bakışlarını Kirli ak sakallı adama çevirdi. "Ama yine de, karar benim kararım. Elbet bir bildiğim vardır." dedi ve soğuk bakışları tekrar bana döndü. "Aziz Bey." derken eliyle kutuyu işaret etti. "Buyrun." diyerek Aziz Beye baktı. Kafamı Aziz Beye çevirdiğimde o kutuyu eline almıştı.

Sanırım büyük bir adım atıyordum hayatıma. Her ne kadar, bunu isteyerek yapmasamda, benim için büyük bir adımdı.

Aziz Bey kutuyu açıp içinden parlak taşlı bir yüzük çıkarttı. Kırmızı renkteki oval şeklinde bir yüzüktü. Taşı saran pençe şeklinde ki gümüş renk parıldıyordu. Elimi tutan Aziz Bey bana doğru çevirdi bakışlarını. İçimi bir heyecan kaplamıştı.

"Durun!" dedi sol tarafımdan gelen bir kadın sesi. Aniden kafamı ona doğru çevirdim. Siyah saçları, koyu mor ceketi ve içinde diz kapağının hemen altına gelen siyah bir elbisesi vardı. Kaşlarını çatmış Bize doğru bakıyordu. "Sizin ne işiniz var burada?" dedi Aziz Bey şaşırmış bir halde. İyide bu kadın kimdi şimdi? "Sizin bu cesaretinize hayranım doğrusu Aziz Bey. Etti iki! Sözümü yine çiğnediniz!" derken sesi sinirden titriyordu. "Bu kız bu yüzüğü takmayacak! Ben onun hazır olduğunu söylediğim zamana kadar, böyle bir şey olmayacak!" dedi ve benim olduğum tarafa doğru siyah topuklu ayakkabılarıyla hızla gelmeye başladı. Ve Aziz Beyin elindeki yüzüğü hışımla aldı.

Genç kadın gözlerini bana dikmiş sadece bakıyordu öfkeyle.

KARA LİSTE-ÇETEWhere stories live. Discover now