-14-

11.2K 684 98
                                    


Yavaşça gözlerimi açtığımda karşımda dört tane göz gördüm. İkisi mavi ikisi ela. Ah başım ağrıyor.

"İyi misin Esen?" dedi Enis.

"Onda tansiyon var biraz. Bazen oluyor. Değil mi canım?" dedi Bora bana bakarak. Tansiyon? Bu yaşta?

"Evet. Bizim ailede genetik galiba. Abimde de var." dedim. Tövbe lan. Şükür dedemle babannemde bile yok. Koru yarabbim.

"Geçmiş olsun. Şimdi iyi misin?" dedi Enis. Birden ne yaptığını anladım. Elimi tutuyordu. Elimi. ENİS BENİM ELİMİ TUTUYOR! Hep olmayan tansiyonum düşebilir mi acaba? 

"Ah evet iyiyim." dedim gülerek. Nasıl iyi olayım ya? Elimi tutuyorsun oğlum. Ah sıcak bastı. Cidden tansiyonum mu düştü yoksa? Saçmalama Esen!

"Her ihtimale karşı bir tuzlu ayran iç sen Esen. Dur ben alıp geleyim." dedi Bora ve çaktırmadan göz kırptı. Vay oyuna bak. Enişte zeki, kurnaz ve sinsi çıktı. Aynı Yağmur gibi. Bu yüzden yüzyılın uyumlu çifti olur bunlar. Dedem ve babannemden sonra tabi.

"Tekrar tanışalım mı? Ben Enis." dedi Enis elini uzatarak. Elini sıktım yavaşça. "Bende Esen." dedim gülerek. Sen gülme lütfen. Hepsi sen güldüğün için oldu bence. Gülüşünde ilaç vardı değil mi? Güzel gülüşlü pislik.

"Pekala Esen. Senden telefon numaranı istesem çok mu ileri gitmiş olurum?" dedi Enis. Şimdi hali şöyleydi. Başını telefonuna eğmiş bana bakıyordu. Bu bakışa 'Gözlük üstü bakışlar' deniyordu sanırım. Adını bilmesem de çok tatlı durduğuna eminim. Ah biri bana nefes almamı söylesin.

"Tabi ki vereyim." dedim hızla ve telefonu elime alıp numaramı yazdım. Keşke ne diye kaydettiğini bilseydim. Ah ah bu merak kötü bir şey. Böyle içini kemirip duruyor. Enis beni çaldırdı ve böylece numarasını almış oldum. Kaydetme işini sonraya bırakıyorum. Böyle ayaküstü olmaz. Düşünmem tahlil, analiz etmem gerek yani.

"Buyurun tuzlu ayranınız Esen Hanım. Biz ne içsek?" dedi Bora. Kendilerine kola söylediler. Hadi bakalım. Daha ilk konuşmadan numarasını aldın kızım. Kaç güne sevgilin olur Allah bilir artık!

☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮╰☆╮

Yağız'dan...

Hira elimdeki sepeti alıp yere koydu. Bahçedeydik. Çamaşır askısının önünde. "Bak böyle çırp önce. Sonra pantalonsa iki ayağından mandalla." dedi anlattığını yaparak. Uygulamalı anlatım demek. İlginç. Dediği gibi bir pantalon alıp çırptım. Gösterdiği gibi de astım.

"Vay. Çabuk anlıyorsun."

Bu gururumu okşadı tabi. Çalışsam profesör olurum ben. Beni ne mühendisler ne doktorlar istedi de ben gitmedim. Ne alaka lan?! Hatlar karıştı. "Gömlekleri alt tarafından iki mandalla asıyoruz."

Dediğini yaptım yine. Ah kendimi annesinden yeni bir şey öğrenen çocuk gibi hissediyorum. Hira ve anne! Peh.

"Tişörtlerde aynı gömlekler gibi. Çoraplar tek mandalla herhangi bir yerinden asılır. Hım başka ne kaldı?" dedi Hira düşünceli bir sesle.

"İç çamaşırları." dedim pis pis gülerek. Bunun üstüne hızla bana dönüp sinirli olduğunu gösterdi. Evet sinir ettim kızı. "Onu da biliyorsundur herhalde." dedi Hira.

"Ben hiç bir şey bilmeyen masum bir çocuğum." dedim. Ona en masum bakışımı attım ama etki etmedi. Nasıl ya?

"Çok masum cidden!" dedi ve boş sepeti alıp eve girdi. Ah. Çok kızdı. Ben ve şu haddini bilmezliğim! Birileri beni kessin. Ya da dur ben kendimi keserim.

Benden SanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin