46 - Peter And Azalia

444 49 75
                                    

Buz gibi esen rüzgârda arabadan çıkıp tuttuğum nefesi dışarı verdim. İçimde hiç sıcak nefesin kalmayışı ve İngiltere'nin hala alışamadığım soğuğu karşısında kemiklerime kadar titreyeceğim gerçeği bir yana kanımı hızla damalarımda dolandığını da biliyordum. Kendimde inanılmaz bir enerji hissediyordum ve bu sabah olması gereken bir şeydi. Hatta belki de beni ayakta tutabilecek tek şey.

Yeri çoktan kaplayıp sert bir tabaka haline gelmiş olan karlara basarken arkamda neredeyse ayak ilerim oluşmuyordu. "Kızım üşüyecek." diye mırıldandım mezarlığa girerken. Günler öncesinde Madison ile yaptığım ziyaretten sonra bir kere daha mezarlığa girmek ben de aynı mutluluğu uyandırmamıştı. İçimde herhangi bir üzüntü de bulamıyordum. Yapacağım şeyin akıl almaz derecede bir şey olduğunu da düşünüyordum ama bu tabi ki göreceli bir kavramdı. Andrew ise Carissa'yı bunun için rahatsız etmenin yanlış bir şey olacağını söylemişti. Bana verdiği sözden de cayamıyordu. Buradan kaçıp gitmek istediğini de biliyordum ama umurumda değildi.

Yanındaki birkaç adamla ile birlikte Carissa'nın mezarının başında dikilen Andrew'ü görünce endişelerim biraz olsun azaldı. Zaten bu iş için yeterince baskı ve stres yaşıyordum ama bana her koşulda yardım edecek birini bulmak da sorun değildi.

Yanlarına yaklaşıp "Doktor nerede?" diye sordum. Andrew ağzını atkısından çıkarıp arkama baktı. "Birazdan burada olur. Belgeler yanında mı?" diye sordu. Sonra da ekledi. "Doktor geldi." Arkama bakıp mezarlığın içine giren doktora baktım. O da bizim gibi sıkıca sarınmış ve elinde taşıdığı çantasını sıkıca tutarak yanımıza geliyordu. Andrew benden aldığı belgeleri yanındaki adamlara gösterdiği ve bir an önce kazmalarını istedi. Adamlar belgelerden iyice emin olduktan sonra küçük yavrumun mezarını kazmaya başladılar.

Hemen arkamı döndüm ve bu olayı daha fazla görmeden çevreye bakındım. Doktor gelip Andrew'le konuşurken ilerleyip bir mezar taşının kenarına oturdum. Altında yatan adam umarım saygısızlık olarak görmemiştir bunu. Sadece bacaklarımın beni taşıyamayacağını anlamıştım. Başında olmayan korkum şimdi dizlerime vurmuştu. İçimde koca bir feryat kopmuştu. Eğer gözlerim dolarsa yerimden kalkıp 'Rahat bırakın kızımı! Hepsinin canı cehenneme!' diye bağırarak mezarın üzerine kapanacaktım.

Neyse ki telefonum çaldı ve beni büyük bir dertten kurtardı. Andrew bana kısacık göz attıktan sonra doktorla konuşmaya dönerken ben de telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. Daniel'ın aradığını görünce biraz şaşırdım. Son görüşmemizden bu yana ne yüz yüze gelebiliyorduk ne de Peter'ı görmeme gönüllüce izin veriyordu. Şimdi arıyor olması da merak uyandırıcıydı.

Telefon kapanmadan mezarlığın bahçesinden çıktım ve telefonu açtım. "Merhaba." dedi utangaç bir sesle. Uzun süredir konuşmuyor oluşumuz ve bunun nedeninin sadece kendi oluşu onu yeterince utandırmıştı anlaşılan ama öyle de olmalıydı zaten. "Müsait miydin? Açmayacaksın sandım." dedi konuşmaya devam ederek. Yutkundum. "Aslında önemli bir işim vardı ama şimdi uygunum. Bir sorun mu var? Peter iyi değil mi?" dedim merakla. Böyle havalarda dışarı çıkmak isteyebilirdi ya da yedikleri şeyler dokunmuş da olabilirdi. Ortalıkta salgın olduğunu da duymuştum hastanede.

"O gayet iyi. Aslında benim bir sorunum var." dedi Daniel, yine aynı üzgün ses tonuyla. "Peter'ın annesini buldum." dedi. Nefesimin kesildiğini kalbimin parçalandığını hissettim. Bunu hiç beklemiyordum. 4 yıl aradan sonra nasıl oluyordu da Daniel'ın karşısına çıkabiliyordu ki?

"Akşam yemeğine geç kaldık diye sence annem ne kadar söylenecek? Bence sadece 15 dakika." diyerek Madison arabanın arkasındaki paketlerini alıyordu. Carissa'yı ziyaret ettikten sonra bir alışveriş merkezine gidip Madison yılbaşı hediyelerini almıştı. Orada çok vakit geçirdiğimizi anlayınca oturup bir de yemek yemiştik ve eve dönerken annemin bize ne söyleyeceği cümleleri bir bir tekrar etmiştik. Sonra da uzunca gülmüştük.

Bagajı kapatıp arabayı kilitledikten sonra "Bence yemek yediğimizi duyarsa üzerine 10 dakika da homurdanacaktır." dediğimde Madison bir kahkaha daha patlattı. O sırada apartman kapısı açıldı ve içeriden orta yaşlarına yaklaşmış bir kadın ve Daniel çıktı. Bütün dikkatimi orada, ikisinin üzerinde toplarken Madison'ın söylediklerini duymamıştım. Kadını daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Daniel'ın annesi olmaktan da çok uzaktı. Bu kadın bizden olsa olsa 5 yaş büyüktü.

Onlar kendi aralarında konuşurlarken merdivenleri çıkıp Daniel'ın ban attığı bakışa gülümsedim. O da bana başını sallayarak selam verdikten sonra kadına döndü ve "Mümkünse böyle çat kapı gelme Azalia." dedi. Tanımadığım Azalia'yı dışarıda bıraktıktan sonra Madison posta kutularına yaklaştı ve iki tane mektup çıkarıp bana uzattı. "Alice bunlar sana gelmişler ama üzerlerinde mahkemeden geldikleri yazıyor." dedi kaşlarını çatarak. Kimse konuşulanları duymasın diye etrafıma bakınıp zarfları cebime sıkıştırdım ve Madison'ı bu konu hakkında kimseye bir şey söylememesi için tembihleyip merdivenleri tırmanmaya başladım.

"Kimmiş?" dedim gözümün önünde dönen anıların silinişinden sonra. Sesimin çıkmadığına emindim ama Daniel duymuş gibi cevap verdi. "Barda çalışırken Azalia isimli bir kadınla takılmıştım. Garsonmuş. Yani öyle söyledi. Şimdi de Peter'ı istiyor. Kendisine zengin bir koca bulmuş." dediğinde sinirlendim. "Daha önce aklı neredeymiş?!" diye sordum. Daniel sessiz kaldı. Bir süre sinirle nefes alışverişlerimi dinledi ve nihayet konuştu. "Shawn'ı hala seviyor musun?"

Beklemediğim soru karşısında şaşırdığım için kesilmişti şimdi de nefesim. Dilim tutulmuş gibi cevap da verememiştim. Seviyorum ya da sevmiyorum diyememiştim. İkisi arasında karar vermek tahmin edildiğinden daha zordu ama bugün burada bulunmamın sebebi göz önüne alınırsa nefret ettiğim bile söylenebilirdi.

Daniel kısacık güldü. "Her neyse. Bu zamana kadar hep yanımda oldun. Şimdi de işini bırakıp beni dinledin. Teşekkür ederim Alice. Sen iyi bir arkadaşsın. Görüşmek üzere." deyip kapattı. Sessizce dudaklarımdan "Görüşürüz." cümlesi döküldü. Telefonu kulağımdan indirip bir süre ona baktım. Tekrar çalar diye bekledim ama olmadı. Sorduğu soruyu neden sorduğunu biliyordum. Ne istediğini biliyordum. Neler düşündüğünü de biliyordum ama o bir daha aramadı beni.

Manipulate My Decisions // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin