39. Bölüm " Rüya Büyücüsü"

1K 111 21
                                    

Bölüm için önerilen müzik medyada eklenmiştir. 

***

Çok geç bir saat olmasına rağmen kurt gibi aç olan ekip salonda buluştuğunda, en son gelen de hırsız oldu. Şafak yine harika yemekler getirmişti ve bunu hangi ara yapmış olduğunu anlamak imkansızdı. Eritilmiş peynir, et ve kocaman domateslerle, mükemmel bir masaydı. Üstelik hepsinin kocaman birer bira ile masada yerlerinin belli edilmiş olması da cabasıydı. Tori, dalgın bir şekilde bardağının kulpuyla oynuyordu. Şafak, Alexander'la bir şeyler konuşuyordu ancak o kadar kısık sesle konuşuyorlardı ki onları anlamak imkansızdı. Fin de yanlarındaydı. Kızıl, kıvırcık saçları darmadağın bir şekilde monk ve efsuncunun konuşmalarını dinliyordu. Kaşmir de dalgın bir şekilde birasını yudumluyordu. Hırsız içeri girdiğinde, yemek masasının dışında, salonun köşe tarafındaki minderlerde Salvator'un da olduğunu fark etti. Onu burada beklemiyordu. Her nasılsa, ekibe bir şekilde katılmıştı. Nereden çıkmış olduğunu sorgulamadı. Ona ilk gülümseyen de uzakta olmasına rağmen nişancı olmuştu. Gülümsemesi hırsızın da gülümsemesini sağlayacak kadar iyimserdi. Bu ara kimse de beklemediği bir ifadeydi. Ama her nasıl bir karakterse, hiç bir şeyi umursamamayı öğrenecek kadar çok şey yaşamış olduğunu anlamak zor değildi. Göstermiyordu ama yaşının ileri olduğunu anlamak mümkündü.

Hırsız yerine otururken Kaşmir'in çok yakınında olmamaya dikkat etti. Bu, aklını karıştıran, kekeme yapan ve ne yapacağını bilemeyen bir dalgınlığa bürünmesine sebep olan bir etkiye neden oluyordu. Bu yüzden, kafasını temiz tutmak için uzak kalmak iyiydi. Zaten suikastçı da buna tepki göstermemişti. Sadece farklı bir anlam yüklemeyen, temiz bir gülümseme sunmuştu. Bu bile onun keskin buz mavisi gözlerinin güzelliğinde dağılmasını o kadar da çok engelleyememişti. Hırsız da bu yüzden kısaca ona gülümsedikten sonra bakışlarını başka bir yere çevirmek için birasından yudumladı. Boğazının sonsuz bir kurulukta olduğunu anlamasına neden olan buz gibi sıvı, içini rahatlatmıştı. Hırsız da masaya oturduğunda monk ve efsuncu da konuşmalarına ara verdi. Dikkati çok çekmeden, Şafak, Salvator'a bakıp konuşarak, garip havayı dağıttı.

- Yemeyeceğine emin misin? Bu eti çok güzel bir yerden aldım. Adam 80 yaşında, hala eti ne kadar pişirmesi gerektiğine çok hakim.

- Eminim öyledir. Sofistike olmayan bir şeyleri masaya koyacağını düşünmemiştim zaten. Ama hiç iştahım yok. Buradan sohbete dahil olurum.

Şafak, " sen bilirsin" der gibi omuzlarını silkip, etinden bir parça koparırken, herkes birer lokma için tabaklarına odaklandı. Sonra konuşan yine efsuncu oldu.

- Pekala, monkumuz da aramıza döndüğüne göre hırsız, konuşmamış gereken bir konu var.

- Yine mi ben? Bana söylemediğim bir kaç gizli huyum daha var mı? Çünkü aile bağlarımdan başka sürpriz bir şey öğreneceksem, bunu baştan söylemeniz kendimi hazırlamam için iyi olacak.

- Saraya giderken bunu bilseydin, bu kadar sessiz giremezdin, kraliçe seni çok önceden yakalardı ve her şey biterdi. Bunu sır tutmamın bir sebebi vardı. Yine de kızgın olmaya hakkın var tabii.

- Hayır. Kızgın değilim. Kendi sebeplerin olduğuna eminim.

Hırsız gerçekten de sinirli gelmeyen bir ifadeyle omuz silkip, etinden bir dilim daha kesti. Kaşmir onu dikkatlice izliyordu. Çok gergindi. Nedenini anlamak zordu ama bu kadar çok şeyi öğrenmek insanda böyle bir etki bırakıyor olmalıydı.

- Aslında benim söylemek istediğim bir şey var. Daha önce Şafak'ın anlattığı hikayelerden dolayı biraz tedirgin olmadım değil.

Herkes suikastçıya dikkat kesilmişti. Hırsız konun kendiyle ilgili olduğuna o kadar emindi ki gözlerini kısarak Kaşmir'e bakmaya başlamıştı. Her ne onu tedirgin ettiyse, kendisine belli etmediği kesindi. Neden her konuya sonradan şahit olmak zorunda kalıyordu ki?

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Where stories live. Discover now