20.Bölüm 'Pallena'

1K 125 4
                                    

Alexander, hayatı boyunca ters giden planlara çok kez dahil olmuştu. Hatta planlanan gibi giden çok az iş içinde bulunmuştu. Buna alışıktı. Çıkabilecek aksiliklere, plandan önce olan kayıplara ve yolda çıkan aksiliklere. Ancak bu aksilikler de kendi hatasının olduğu çok az şey olmuştu şimdiye kadar. Bir monk olarak görevi zehir ve tüm yaralanma, hastalık konularında uyanık olmaktı. Hırsız, Kaşmir'in kucağına bayıldığında, donup kalmasının sebebi de buydu. Neredeyse yarım saatten fazla süredir labirenti geçiyorlardı. Bu süre boyunca bir sürü şeyi konuşmuş, kendi aralarında fısıldaşmışlardı ama onda bir terslik olduğunu hiçbir şekilde fark etmemişti.

Monk kucağına düşen hırsızı, sağlamca tuttuğundan emin olduktan sonra yere çöktü. Ne olduğunu anlamak için dikkatle incelemesi gerekiyordu. Kaşmir şaşkın bir şekilde monka sabitlemişti bakışlarını. Çünkü bunun cevabı ondaydı ve panik yapma için şuan hiç doğru bir zaman değildi. Üstelik bir suikastçı olarak yetişmenin getirisi, her koşulda soğukkanlı olabilmekti.

- Ne oldu şimdi?

Kaşmir yine de kendini sormaktan alı koyamamıştı çünkü Alexander da yeterince ağır bir şekilde inceleyerek şüphe çekiyordu. Ne olduğunu bir bakışta anlayamıyor olması yeterince kötü bir senaryoydu.

- Zehir. Şu ayağına dolanan şey yüzünden olmuş sanırım. Nasıl fark etmedim hiç anlayamıyorum.

Alexander kendine o kadar sert bir şekilde kızmıştı ki, Kaşmir söylenme fırsatını da geride bırakmak zorunda kalmıştı. Sonuçta koruma altında yürüyorlardı. Tek bir büyük güç kullanırken, diğer her türlü şeye karşı monklar da daha kapalı oluyorlardı. Fark edememesi normaldi. İnceleyerek, bir doktor gibi bulması gerekiyordu. Bileğini yavaşça sıyırdığında, moraran tenini görmek zaten tüm bu sonuç için de yeterli olmuştu.

Hırsıza ne olduğunu anlamak için o kadar derin konsantre olmuşlardı ki; tam karşılarında dikilen kadını görmemek de inatçılardı. Ama kömür kadar siyah, adeta ipekten upuzun saçlar savrulduğunda bu kadın, bir adım atmıştı bile. Kaşmir için bu kadarı yeterliydi. Birden çöktüğü yerden kalkıp, kısılan soluk mavi gözleriyle kadına odaklandı. Korumaları içindeydi, ona henüz bir şey yapamazdı ama kalkanı güçlü tutmak için Kaşmir'in ani hareketi yüzünden monk da hırsızı bırakıp, sadece ona odaklanmak zorunda kalmıştı.

Kaşmir hançerlerine davranmıştı ama kadın, şiddetli fırtınanın içinde yukarı, aşağı, sağa veya sola çılgınca savrulan saçları dışında hiç hareketsiz öylece duruyordu. Beyaza yakın gümüş zırhı zaten onun kim olduğunu açık ediyordu. Beyazlar, bitmek tükenmeyen sayıda gibi her yerden çıkıyorlardı. Hâlbuki sadece 10 kişilerdi. Onları yok etmek neden bu kadar zordu ki?

Kaşmir kısılan gözlerini, karanlık bakışları olan kadından ayırmadı. Bembeyaz, porselen bebek gibi öylece duruyordu. Elinde beline kadar uzanan bir kılıç duruyordu. O kadar parlak ve güçlü gözüküyordu ki, hançerler için bu savaş biraz ağır geçebilir gibiydi. Herkes fırtınanın şiddetli rüzgârları arasında duruyor ama tek kelime etmiyordu. Kadın sadece elini kılıcının kabzasına götürmüştü.

Monk endişeyle bir hırsıza, bir beyaza bakıyordu. Ancak ne yapacağını bilmiyordu. Hırsız için geç kalıyor olabilirdi. Ancak ona odaklanırsa korumanın kontrolünü kaybedecekti. Kaşmir'in içindeki karmaşayı duymuş gibi ona hafifçe dönüp, fısıldamasına kulak verdi.

- Onunla ilgilen, ben bir süre mücadele edeyim olur mu? Tek beyaza karşı dayanamıyorsam zaten ekipte olmasa da olur.

Kaşmir bunu ciddiyetsiz söylemişti ama Alexander onun gibi hissetmiyordu. Başına gelebileceklerden korkuyordu. Beyazlar hafife alınmaması gereken bir ekipti. Her biri özel yetenekleri olan, acımasız ve dövüş taktiklerinde de uzmanlaşmış, çok zeki kişilerdi. Alt etmek için bulabileceğiniz zayıflıklardan arındırılmış, hatta halk arasında "ruhu alınmışlar" olarak bilinirlerdi. Yine de kaşmir haklıydı. Hırsız için kaybettikleri her saniye, zehrin daha da ilerlemesine neden oluyordu. Bu yüzden eğildi ve hırsızla ilgilenmek için konsantre oldu. Aynı anda dışlarındaki kalkan da açılmıştı. Sert rüzgar, bir anda Kaşmir'in de saçlarını havalandırmış, iliklerine kadar soğukla gelmişti. Ama o, şuan o kadar öfkeliydi ki, Safir'in intikamını alabileceği bir an ayaklarına kadar gelmişti sanki. Kadın yerinden sıçrarken, Kaşmir de aynı şekilde ortadan kayboldu. Bahçenin labirent koridorlarından birinde kaybolmuşlardı. Alexander sadece birkaç kez çeliklerin birbirine çarpış sesini duyduğunu sanmıştı ancak, ortadan kaybolmaları o kadar hızlı olmuştu ki, ne yöne gittiklerine bile pek emin değildi. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapamıştı. Bu kavganın galibinin inatçı suikastçı olmasını diliyordu. Tanrıya dua etmek için birkaç saniye ayırması gereken biri varsa o da monktu. Sonra hemen hırsızı iyileştirmek için yeniden eğildi. 

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Where stories live. Discover now