2. Bölüm 'Akrep'

3.2K 246 12
                                    


- Şafak nasıl bir isim söyler misin?

- Bilmiyorum, ailemin hayal gücü sanırım.

Şafak, bu konuya fazla yorum yapılmasına izin vermeden yanındaki çantasından bir kutu çıkarttı. Kutu neredeyse iki avcu kadardı ve lacivert kadifeyle kaplanmış, gösterişli bir şeydi. Hırsızın tek kaşı ilgiyle kalkmıştı. Kilitli olmayan kutuları çekici bulmasa da bu, onun için bile fazla gizemliydi. Şafak, kutuyu açmadan kıza uzattı. Her ne varsa içinde, kızın açmasını istiyordu.

- Bu senin için. İşinde lazım olacak.

Kız soru sormadan kutuyu açtı yavaşça. Heyecanlıydı ancak yine de fazla ilgili görünmemeye çalışıyordu. Şafak, onun gerginliğini de hissediyordu. Nasıl bir şeye bulaştığını tartmaya çalışıyordu hala ancak hiçbir ipucu yoktu.

Kutunun içinde insanı içine çeken yeşillikte bir zümrüt vardı. O kadar çok parlamıştı ki, kız anında kutuyu kapattı. Buralarda mücevher herşeydi. Kimse, kimsenin mücevher sahibi olmasını doğal karşılamazdı. Kraliçe hariç. Elbette ki onun mücevherleri vardı ve doğal karşılanıyordu. Ama sıradan bir kadının, hele de bir hırsızın böyle bir şeyi olamazdı. En fazla altınları vardı. Altın o kadar büyütülecek bir şey sayılmazdı ne de olsa. Altındı işte.

- Bu başımı belaya sokacak değil mi?

- Aslında başın hiç içinden çıkamayacağın kadar büyük bir belaya bulaşacak ancak seni koruyacağıma söz veriyorum.

- Sen buradaki tüm belalara yetecek kadar güçlü olduğuna emin misin, bence asıl soru bu olmalı.

Konuşmanın başından beri kız ilk kez bu kadar gerilmişti. Olayın zaten büyük olduğunun farkındaydı ancak şu ana kadar iyi idare etmişti. İşleri değiştiren bu zümrüttü. Bunu yanında taşımayı göze alamazdı.

- Söyler misin bunu ne yapmamı istiyorsun tam olarak?

- Bir arkadaşım var, o da sana yolu gösterecek, tek başına mücadele edebileceğini sanmıyorum. Ancak tek başına tamamlamalısın. Kraliçenin zümrütüyle değiştireceksin.

Kızın kaşları kalktı. Zor olan işin imkânsız olabileceğini düşünmemişti. Üstelik yabancılarla çalışma fikri, hatta yol gösterici bir eklentinin olması bile yeterince kötü bir haberdi. Yalnız çalıştığını anlatmak için daha ne yapmalıydı ki? Loncadakilere ne açıklama yapması gerektiğini bile bilmiyordu. Fark etmeleri çok zor olmayacaktı. Kendi kendine iş yapıyor duruma giriyordu. Loncadan habersiz bu işe girmesi bir riskti. Ancak asıl risk işin sarayla ilgili olmasıydı. Kraliçeye kimse bulaşmak istemezdi. Hem onun gücünün hem de kocasının gücünün neler yapabileceğini yıllar önce bu topraklar görmüştü. Bu yüzden lonca da içinden bir hırsızın bu işi yapmasını istemezdi. Bu durumu üstlenmez, korumak için parmağını bile oynatmazdı. Hatta eskiden loncaya ait olduğu bilinirse, onların da isminin karalanması işten bile değildi. Tüm bu korkutucu şeyler, yıpratıcı bir şekilde, kasırga gibi alıp savururdu onu ve geride kalan herkesi. Hatta bu kendine çok güvenen adamı da lime lime yapabilecek kadar çok güç vardı bu şehirde. Burayı tanıdığını hiç sanmıyordu. Burayı zerre kadar bilmiyor olmalıydı.

- Pekâla... söyler misin bundan nasıl kurtulacağımızı sanıyorsun? Böyle bir şey fark edildiği an ki fark edilecektir, hepimiz lime lime oluruz. Ölmüş olmayı dileriz, duydun mu?

Sesindeki korku, açıkça kendini belli ediyordu, ancak bu yine de Şafak'ı ürpertmemişti. Kılını bile kıpırdatmamış, kaşları bile seğirmemişti. Kendine güveni bir yandan iyi hissettiriyor, bir yandan da daha çok korkmasına neden oluyordu.

- İşi yapmayabilirsin. Dedi Şafak gözlerini kısarak. Onu tartıyordu. Aslında düşündüğü kişi olup olmadığını anlamaya çalışıyor gibiydi.

- Kraliçeyi bilirim, kocasının ne olduğunu da biliyorum. İnan bana onlara bulaşmak istemezsin.

Şafak sandalyesinden kalktı yavaşça. İçinde zümrüt olan kutuyu çantasına geri koyduktan sonra, çantasını omzuna astı. Hafifçe başıyla selam verdi. Yine de çok sakin ve kibardı. Kız da ilk kez kendini sandalyesinde düzeltti ve onu izlemek için gözlerini pür dikkat açtı.

- N'pıyorsun?

- Eh bu, seni korkuttu, korku, bu iş için istemediğim bir engel. Büyük loncalarınız var eminim işi üstlenecek birini bulurum. Yine de teşekkür ederim, zaman ayırdığın için. Bu iş ile ilgili konuşmazsan sevinirim.

Kız gözlerini korkuyla ona dikmişti, şaşkındı. Ne olduğunu anlayamıyormuş gibiydi.

- Güzel. Çünkü emin ol bilirim.

Bu son cümle Şafak'ın az önceki ses tonundan daha pesti. Üstelik korkutucu olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Ancak kızı asıl yerine mıhlayan, bir an için gözlerinin içinde gördüğüne yemin ettiği alevlerdi. Ama bu o kadar kısa sürmüştü ki, bir an sonra hafifçe tebessüm eden Şafak yeniden kibarca selam verip, handan çıktı. Hırsız şaşkındı hala, az önce yaşadığı korkuyu düşünüyordu. Bir anda kan akışı hızlanmıştı sanki. Ama nedense şu anda da rahat hissetmiyordu. Az önce gördüğü şeyden emin olamıyordu. Şafak kimdi? Daha doğrusu neydi? Başının asıl şimdi belada olup olmadığını düşünüyordu. Tedirginlik içinde büyüyordu. Ayrıca bir an için kendinden beklenilenin büyüklüğünden kaçarak hayal kırıklığı yarattığını da düşünüyordu. Eline geçecek keseyi düşünmüyordu bile. Ama içinden bir ses, bu işin, onu yıllardır istediği bir maceraya dahil edebileceğini söylüyordu. Üstelik saraydan babasının intikamını almak için de iyi bir fırsattı. Tersi de olabilirdi. En kötü ne olabilir ki diye geçirdi aklından.

- Ölürüm. Çok önemli bir şey değil.

Aynı anda sandalyesini yıkarcasına yerinden kalktı. Çok uzağa gitmiş olamazdı sonuçta. Kendini hanın kapısından dışarı attıktan sonra birkaç saniye durdu. Nereden gitmiş olacağını düşünüyordu. İç çekti. Hayatının fırsatını kaçırmış olabilir miydi acaba? Sonra tam yanından bir ses geldi. Tüylerini diken diken o tonla.

- Beni mi arıyorsun?

Hızla yana döndüğünde, Şafak'ın kapının tam yanından bir ayağını duvara yaslamış, kollarını bağlamış halde durduğunu gördü. Çantası omzunda asılıydı ve sanki az önce konuşan o değil gibiydi. Gözlerine hafifçe gelen heyecan dalgasıyla, kızmak arasında gidip gelse de, uzaklaşmamış olmasından mutluydu.

- Biliyordun değil mi?

- Evet, çünkü başta da dediğim gibi, nedense bu heyecanı seveceğine emindim.

Şafak elindeki kutuyu, hırsıza uzattı. Zümrütle gezme fikri her ne kadar gergin bir düşünce olsa da, kendini kaybetmeden, hiçbir tepki vermeden, kutuyu kendi çantasına koydu.

- Pekala şimdi ne yapıyoruz?

- Takip et beni, yol göstericimize gidiyoruz.

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Where stories live. Discover now