1|back home.

2.2K 94 25
                                    


Annabel Lee.

Odama ait olan son kutuya da arabadan indirdiğimde olduğum yerde durdum ve karşımdaki devasa büyüklükteki eve baktım. Çocukluğumun geçtiği,bir zamanlar mutluluğu enlerde hissettiğim evdi burası.

Her şeyin en güzel olduğu tek ve son yerdi.

Yere bıraktığım kutuyu aldım ve açık olan demir bahçe kapısına doğru ilerledim. Bahçeye adımımı attığım andan itibaren zaman kavramı tam anlamıyla beynimde işlevini göstermeye başlamıştı. Üç yaşındayken babamın, ben ve kardeşim için yaptığı salıncak hala aynı yerde geçmişe nazaran sadece kopmak üzere olan bir iple duruyordu. Mutfak kapısının baktığı bahçe tarafındaki havuz ise güz mevsiminde olmamızdan dolayı su yerine sarı, turuncu yapraklarla doluydu.

Bu ev bizsiz bir çok güz mevsimi geçirmişti fakat yaprak gibi dökülen ben ve ailem olmuştu.

Tamı tamına on iki yıl olmuştu.

Buradan ayrıldığımızda beş yaşındaydım. Babamın işlerinden dolayı Leeds'e taşınmak zorunda kalmıştık. Boşuna gitmiştik. Çünkü önemli olan onun işleri değil, aynı şirkette çalıştığı metresinin, patron tarafından Leeds'e gönderilmesiydi. Onları bir zamanlar patronları ayırmak istediğinde babam Leeds'e gitmek istediğini söyleyerek buna engel olmuştu fakat iki ay önce trafik kazası sonrasında yardım ekibi gelmeden son nefesini olay yerinde veren babamın metresi dünyadan göç ettiğinde babam sevgisinin büyüklüğünden dolayı (!) silahındaki son kurşununu kafasına sıkamamış sevdiği kadının peşinden gidememişti bu sefer.

Aşık olduğunu idda ettiği kadınla evlenmiş iki çocuğa sahip olan babam, kısa bir süre sonra kendisine aşık olmak için başka birini bulmuştu. İyi bir baba olmuştu bize ama iyi bir eş, iyi bir sevgili olamamıştı. Tanrı bu yüzden önce sevgilisini ondan ayırmış daha sonra da annemi onun yanından çekip bizimle beraber Edinburgh'a geri göndermişti.

Buradan ayrılmamız saçma bir aşk hikayesiyken, geri dönmemizde bu yüzdendi.

"Abla! Hadi elini biraz çabuk tut. Annem yemek masasında bizi bekliyor."

Isabella'nın seslenmesi üzerine düşüncelerimden dolayı yavaşlamış adımlarımı hızlandırıp eve girdim. Elimdeki kutuyu oturma odasına bıraktıktan sonra mutfağa adımladım ve yabancı hissettiğim yemek masasına oturdum. Annemin önüme koyduğu yemeğe bakarken aklımda sadece onu yiyemecek olduğum düşüncesi vardı. Hayatımın son iki senesinde -babam ve annemin arası açıldığı zamandan itibaren- yemek yemek benim için hayatta kalmaya yarayan sadece bir ihtiyaçtı.

"Tabaklarınız bitecek kızlar. Bu gün yeterince yoruldunuz halsiz düşmenizi istemiyorum."

Elimdeki çatalı masaya bırakıp tabağımın yanında duran bardağı elime aldım ve bir yudum su içtim. Bu benim doyduğumu,tok olduğu söyleme şeklimdi.

"Hiç bir şey yemedin Anna. Tabağını görebiliyorum."

Bıraktığım çatalı elime geri alıp yemeği tabağımın yarısına sıkıştıracak şekilde ittirdim.

"Bak anne zaten yarısını yedim. Kalan eşyalarımı odama yerleştirmem lazım. Size afiyet olsun." Sandalyemi geriye itip ayağı kalktım ve mutfaktan çıktım.

Yaşadığımız bunca can sıkıcı olay arasında annem bize sadece annelik yapmıştı. Annem babamın onu aldattığını anlayabilecek kadar zeki bir kadındı. Sadece ben ve kardeşime hissettirmemek için saf rolüne bürünmüş, mutlu aile tablosu oynamıştı bunca zaman. Fakat atladığı bir şey vardı. Isabella bile henüz sekiz yaşında olmasına bu durumların farkındaydı.

Odamın kapısını açıp içeri girdiğimde eskiden beşik tarzı olan yatağın yerini iki kişilik bir yatak almıştı. Raflardaki oyuncaklar yerine artık okul kitaplarım ve dergiler yer alıyordu. Kısacası her şey değişmişti.

Elimdeki kutuyu çalışma masama bırakıp odamı havalandırmak için pencereye yöneldim. Perdeyi kenara çekip camı açtım. Pencerem yan tarafta bulunan eve bakıyordu. Evi biraz inceleme fırsatı bulduğumda perdeleri çekilmiş terk edilmiş gibi duruyordu. Bu evle ilgili hatırladığım şey aklıma geldiğinde yüzümde -uzun bir süre sonra- istemsizce bir gülümseme oluşmuştu.

Bu ev Anne Cox'un ve iki çocuğunun eviydi. Edward ve Gemma.

Çocukluğumu güzelleştiren Edward'a giderken bir veda bile edememiştim çünkü babam sevgilisinden bir gün bile ayrı kalmak istemediğinden bir gün içinde evimizi toparlamıştık. Leeds'e taşınmamızın sonrasında ise büyüdükçe yüzü, vücudu,ses tonu aklımdan silinmişti. Zaman zaman aklıma  gelen şeylerin bile rüya mı anı mı olduğunu ayırt edemez hale gelmiştim Leedsteyken. Sanırım onlarda taşınmıştı. Gördüğüm görüntüden dolayı aklıma başka bir şey gelmiyordu çünkü.

Gece| saat 3|

Harry Styles.

"Harry baksana Emma'ların evine biri taşınmış. Camlarda perde var."

Annemin söylediği şeye göz devirmekle yetindim çünkü saat gecenin üçüydü ve onun düşündüğü tek şey yeni komşularımızdı.

"Anne istersen eve girelim önce ne dersin?" Yere indirdiğim valizi elime alıp kapıya ilerledim ve annemin anahtarını çıkarmasını bekledim.

Gemma'yı üniversitesine yerleştirmek için York'a gitmiştik. Bir kaç gün orda kalıp alışmasını bekledikten sonra tekrar geri dönmüştük. Saati de göz önünde bulundurursak şu an kendimi çok yorgun hissediyor sadece odama gitmek istiyordum.

Annem hala çantasında anahtarını ararken bunu fırsat bilip bakışlarımı yan tarafta duran eve çevirdim.

Annabel ve ailesinden sonra kimse bu eve taşınmamıştı.

Annabel.

Çocukluk aşkım.

Bu eve baktığımda aklıma gelen tek şey oydu.Masal gibiydi. Çocukluğum onun sayesinde masal gibi geçmişti. O benim prensesimdi ve bende onun prensiydim. Aklıma gelen anıyla yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu.

Küçükken içtiğimiz gazoz kapaklarını atmazdık ve biriktirirdik. Annabel bir gün gazoz kapaklarının yüzüğe benzediğini söylediğinde içtiğim gazozun kapağını biriktirdiğimiz kutu yerine gizlice cebime koymuştum. O gece eve gidip onu en sevdiği renk olan mora boyamıştım. Ertesi gün ona evlenme teklifi için hazırladığım yüzüğü annemden çaldığım takı kutularının birine koymuştum.

Sabah kalktığımda ilk işim annemin yeni aldığı gömleği ve pantolonu giyip Annabellerin evine gitmek olmuştu. Zile sayısızca basıp kapı tokmağına o kadar çok vurmama rağmen kimse kapıyı açmamıştı. O gün akşama kadar kapıda beklemiştim. En sonunda annem Emma ile konuştuğunu taşındıklarını söylediğinde ağlayarak eve girmiştim.

Sonraki günlerde ise her gün kapıyı çalmıştım. Ama o gün ki gibi kimse kapıyı açmamıştı.

Annemin seslenmesiyle aklıma gelen anıyı silmek adına kafamı salladım ve eve girdim.

Bunca yıl bana veda bile etmeyen birini beklemiştim. Bir gün bu eve döneceklerini düşünerek on iki yıl boyunca beklemiştim.

Ama artık umudum kalmamıştı.

🌸🌸🌸

İlk bölümle karşınızdayım. Anladığınız üzere Harry ve Annabel çocukluk arkadaşı. Şu an birbirlerini tanımıyorlar ama.

Aklınıza yatmayan bir şey, kafanızı karıştıran bir şey varsa sorabilirsiniz.

Umarım beğenirsiniz.

No Love.Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang