"Birbirimizi son derece önemsiyoruz. Seokjin benim için daima, daima özel olacak." Namjoon'un sesi dalgalandı ama kelimeleri sıralayışında gizli bir duygu vardı, duygusal yaralarını kapatan. "Ama ilişkimizin değiştiğini anladık, bizim değiştiğimizi, ve bu kötü bir şey değil. Seokjin muazzam bir doktor, ve hastaları öncelikli -bu mesleği seçtiğinde yaptığı bir fedakarlık. Bunu anlayabilecek başka birisine ihtiyacı var. Ben? Müvekkillerimin her türlü destek için bana ihtiyacı var, onları yarı yolda bırakamam, onların hatrı için odağımı kaybetmeyi göze alamam. Olmak istediğimiz o insanlarız, olmayı sevdiğimiz kişileriz, artık daha fazla birbirimize uymuyoruz.".

"Ama..." Jungkook, Namjoon'un olduğu insanı sevmediğinden emindi -işkolik ya da aklındaki- , ama belki de onun hoşnutsuzluğu Seokjin'le olan bozulmuş ilişkisinden kaynaklıydı. Bu Jungkook'u üzen bir şeydi çünkü onların birbirlerine bir şey ifade ettiklerini düşünüyordu, aşıklardı. Ve bu beş yıl öncesindeydi. Bir süredir aşık değillerdi

"Ve sorun yok." dedi Namjoon ileriye uzanıp da Jungkook'un saçını karıştırıp gülerken, Jungkook hala okuldayken yaptığı gibi. "Büyüdük. Sen de. Doğrusu, fark ettik ki sen ve Jimin tüm bu kaza olayının üstesinden geliyorsunuz. Her zaman Jimin'e geri giden yolu bulacaksın, ayrıca, sen hariç gözü kimseyi görmüyordu. Birbirinizin son oyunusunuz. Seokjin ve ben.. öyle olduğumuzu sandık."

Namjoon'un, Jimin'le ilişkisini tanımladığı kelimeler yüzünden içinde patlayan zevkle savaştı Jungkook. Bunları duymaktan ne kadar memnun olduğunu atlatmış gibi görünmeye çalıştı. Birbirinizin son oyunusunuz. "Ama birbiriniz için mükemmeldiniz."

Namjoon üzgün bir gülümseme verdi. "Ve sonrasında olmadık."

"Aynen böyle mi?"

"Hmm, bilmiyorum. Belki."

Jungkook hayatın böyle olup olmadığını merak etti, sadece dizilerdeki bir değişiklik gibi. Değişiklikler kademeli ve yavaş görünüyordu, ama değişim olduğunda önemli bir husus çoktan orada bulunuyordu. Olaylar çözülüyor, bağlar kopmuş oluyor ve duygular geri çevriliyordu. Ya da bu hep geç kalan o aydınlanma anıydı, birisinin bir gün uyanıp da bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını fark ettiği, asla geri dönüşün olmadığı, sadece geleceğe durgun bir tırmanışın olduğu bir an.

Ve Jungkook bunu kaybetmişti.

Doğuştan kaybetmiş ve allak bullak, kendini koyvermiş ve yabancıydı. Ama kesin bir şeye sahipti, salt bir kesinlik.

Sen hariç gözü kimseyi görmüyordu.

Hala Jimin'e sahipti.

Namjoon değişmişti. Seokjin değişmişti. Jungkook değişmişti. Herkes -her şey değişmişti, herkes değişirdi, ama Jimin'in sevgisi önceden nasıla öyle kalmıştı, daima olduğu gibi. Daima nereye aitse.

"Gitmem gerek, seni de çalışman için bırakayım." Jungkook sonunda kalktı ve ayrılmadan önce Namjoon'a omzundan iyi huyla vurdu, ona erken uyumasını söyledi. Ben de kabul etmeliyim. Namjoon ve Seokjin arkadaş olarak daha mutlular, ve arkadaşlık kıymetli bir şey, aşk tarafından çökertildiğinde bile.

Eve dönüş yolunda elleri montunun cebine gömülüydü, kış soğuğu yanaklarını kamçılıyordu. Burnunu atkısına gömdü ve adımlarını hızlandırdı, içinde kötü bir his vardı. Apartmanlarının köşesini döndüğü sırada bir araba tiz ses çıkararak geçti, çok hızlı gidiyor ve yolda hafifçe savruluyordu. Jungkook ve birkaç yaya durdu, diğer araçlar da öfkeyle korna çalıyor ve sürücüleri küfür ederek bağırıyorlardı. Kimse yaralanmadı, ve hızlanan araba kontrolü hemen ele aldı. Bütün olay, belki de sadece iki saniyede meydana gelmişti.

Falling For You Again • Jikook [Çeviri]Where stories live. Discover now