"Bu uygun değil." Sırtını döndü Jimin. "Bunu söyleyemezsin."

Jungkook Jimin'i daha yakınına çekti ve az kalsın Jimin'in daha hafif ve çelimsiz vücudu yüzünden acıyla felç kalacağını hissetti. "Benim için, hyung. Biraz yardım al. Kimse seni daha az düşünmeyecek."

"Neden umursuyorsun?" Jimin sataştı.

Jungkook, kelimelerinin acımasızlığına rağmen ifadesini korumaya çalıştı. "Neden
-umursayamaz mıyım? Neden olmasın?"

"Neden bunu yapasın?" Jimin, Jungkook'un kollarından çekilirken derin bir nefes aldı, tamamen başka bir sebepten ötürü üzgün görünüyordu. Güvencelere, Jungkook'un hayal bile edemeyeceği kadar önce Jimin'e aşık olduğunda verdiği vaatlere rağmen ilişiklerinin vurgulanmasına devam edecek bir sebep.

"Jimin hyung. Ciddiyim."

Jimin, başı eğik Jungkook'un yanından geçip gitti. "Bunu düşüneceğim."

En azından bu bir başlangıçtı.





"İkinizin yeniden bağlantı kurmasına sevindim." Namjoon birkaç dosyayı sınıflandırırken samimi bir şekilde söyledi, masa acayip temiz ve her şey düzgünce etiketlendirilmişti. Klasik Namjoon.

Namjoon, Jungkook'un anladığı kadarıyla, pahalı kravatlar ve tasarım kol saatleriyle tipik yüksek seviye bir avukattı. Saçları geriye taranmış ve marifetle yapılmıştı, ama sadeydi. Jungkook böylesi bir meslekle nasıl başa çıkabileceğini merak etti, ama yine de midesinde yapabileceğine dair bir özgüvenin kaynadığını hisetti, yapabilecekti.

"Ve Jin Jimin'in iyi yiyip yemediğini sormamı istedi."

Jungkook hemen başını salladı. "Bundan emin oluyorum." Jimin'in çırpınmalarını hatırladığından beri yemek saatlerinde daha bilinçliydi, Jimin'in bundan rahatsız olduğu fazlasıyla belliydi ama sonrasında kıkırdıyor ve gülüyordu ve, pekala, Jungkook onun için endişelenmekten mutluydu (ihtiyacı olmasa bile).

"Teşekkürler." diye cevapladı Namjoon, bilgisayarına döndüğü sırada hafiflemişti, aynı zamanda da Jimin'in Jungkook'a getirmesi gerektiğini söylediği hafiften soğumuş olan pilav, kimchi ve turşulara uzanırken. "Başka bir şey hakkında konuşman gerekiyor mu?"

Jungkook, Namjoon'un masasının karşısına oturdu ve maun yüzeyin köşesine gözlerini dikti, önceden orada olan bir fotoğraf çerçevesi varmış gibi hissetti, sallanan gümüş ve gri ayaklığıyla.

Doğru, Seokjin'in ortaokuldan mezun olduktan sonra Namjoon'la bir restoranda oldukları fotoğraf.

Jungkook iç çekti. "Seokjin hyungla nasıl gidiyor?"

Namjoon yemeğinin bir ısırığını yuttu, ama bunun yanında ifadesi aynı kaldı. "Gitmiyor."

"Ama. Ama hyung, ona aşıksın, değil mi? Birbirinize aşıksınız, hala bunu anlamıyor musun -yani, aylar old-"

"Tekrar bir araya gelmeyiz."

Jungkook durdu. Lanet? Yanlış mı duymuştu? "Ne demek istiyorsun?"

Namjoon tüm dikkatini Jungkook'a verdi, dudaklarının köşeleri aşağıya kıvrılmıştı ama gözlerindeki bir şey onu neredeyse ele veriyordu. "Bu hafta çok konuştuk, başka bir gün kahve içmek için buluştuk. Birbirimize her şeyi söyledik -neyi sevdiğimizi, neyden nefret ettiğimizi, bizi sinirden çılgına çeviren alışkanlıklarımızı, neyi özlediğimizi."

Bu kulağa harika geliyordu? Neden ayrılıklarını sonlandırmamıştı?

Jungkook kaşlarını çattı.

Falling For You Again • Jikook [Çeviri]Where stories live. Discover now