50 - Minik sevgilim

Start from the beginning
                                    

Gözlerimi açmadan, "Ateş?" Dediğimde yanımda olduğunu hisetmem için parmaklarını parmaklarıma doladı.

"Hım" diye mırıldandı.

"Yıldızlar çok güzel değil mi?" Diye konuştum yumuşak bir sesle. Gözlerimi açıp, başımı yukarı kaldırdım. Gökyüzündeki savaşı izlemek, yıldızların karanlığa açtığı savaş bana huzur veriyordu.

"Öyle!" diye karşılık verdi o da benim gibi başını yukarı çevirip yıldızlara bakarken.

Tam o sırada bir yıldız kaydı ve ben ışıltılı gözlerimle Ateş'e baktım.
"Yıldız kaydı dilek tutalım." Dedim küçük bir çocuk gibi mutlu olurken.

Ateş istifini bozmadan omuz silkti. "Sakın bana o batıl inançlara inandığını söyleme" diye söylendi bilmiş bir edayla ego herif.

Burun kıvırdım. "Hiçte batıl inanç değil bir kere yıldız kaydığı zaman ne dilek tutarsan gerçekleşirmiş."

"Kim demiş onu.?"

"Şapşal" dedim hafif kıkırdarken "illa birinin söylemesine gerek yok ki zaten böyle birşey var."

Ateş birden bana bakmayı bırakıp gökyüzüne baktı ve derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Ben öyle şeylere inanmayı küçüklüğümde bıraktım."

Mavi renkli delici gözleriyle bana baktı. "Küçükken ne zaman bir yıldız kaydığını görsem annemin tekrar bana gelmesi için dua eder ve uyurdum. Sabah ise annemi görme umuduyla uyanırdım ama sonuç hep yalnızlık oldu" diye fısıldadığında nefesini o kadar net hissetmiştim ki ayaklarım uyuştu. "Hiç kimsem yoktu o zamanlar" sertçe yutkundu, şu anki yüz ifadesini öylesine çok merak ediyordum ki ama yine de kafamı kaldırıp ona bakacak gücü kendimde bulamıyordum. "Sonra sen geldin, hiç bir şeyim yokken herşeyim oldun." Fısıltısı tenime, tenimden ruhuma karıştı gözlerimi yumdum ve sertçe yutkundum.

"Ateş?" diye fısıldadım. Konuyu değiştirmek adına ancak kelime daracığımla, doğru kelimeleri bulamadığım için kendime mücadele ettim. Daha iyi kelimelere ihtiyacım vardı. "Peki ya baban?" dedim titrek bir sesle. Sürekli annesinden bahsedip bir kere bile babasından söz etmemesi beni meraklandırmıştı.

"Babam" diye tebessüm etti. Gözleri parıltısı içimin buzlarını eritti. Karşılık olarak verdiği tebessüm beni şuana kadar olmadığı gibi büyülemişti.

"Babam benim için çok özeldir." Bir denize benzeyen gözlerinin dalgaları o kadar muhteşemdi ki, mavisinin anlamında gizli bir yaşamı arayan o güzel gözlerine baktım. Babasından bahsederken gözlerinin içi gülüyordu.

"Annem öldükten sonra babam bana hem anne oldu, hem baba." Burukça güldü. "Gerçi hiç birşey bir annenin yerini dolduramıyor ama babam elinden geldiğince doldurmaya, annemin yokluğunu aratmamaya çalıştı." Sanki ateşten nefesler alıyormuşçasına bu düşünce kalbime oturuyordu.

"Annem öldükten sonra babam tam bir enkaza dönüştü.. sonra..." sustu. Nefesime, ciğerlerimin her hareketine konsantre olmaya çalıştım.

Hafif poyrazın yardımıyla denize birbiri ardınca yuvarlanan ufak ufak dalgaların sahile yakın ve ayrı ayrı kayalara gelip çarpmasıyla oluşan hafif ve kulağa hoş gelen çığıltısını izlerken Ateş'in devam etmesini bekledim.

"Üşüyor musun?" Diye sordu kulağıma doğru.

"Iyiyim" diye karşılık verdim ama bedenim bunu yalanlarcasına titriyordu.

"Keşke yalan söylemeyi becerebilsen" diye homurdandı yapay bir kızgınlıkla. "Üşüyorsun işte" deyip bir anda ellerini koltuk altlarımdan geçirdi ve ani bir hareketle beni kaldırıp kucağına oturttu. Şok olmuş gözlerle ona bakarken kalbim göğsümün derisini parçalayacaktı sanki.

Beni sanki küçük bir çocukmuşum gibi kucağına oturturken ılık nefesi dudaklarımı yakıyordu, iki koluyla beni sarmalayınca kalbim beklentiyle kasıldı.

Bakışlarım dudaklarına düşerken düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum ama düşüncelerim çoktan benliğimi terketmişti bile.

"Birde üşümüyorum diyor" diye hayıflandı kendisiyle konuşur gibi "tenin buz gibi." Gözlerini abartıyla devirdi.

"Sadece birazcık üşüyordum." Dedim en sevecen halimi takınarak. Gözlerim gözlerine değiyordu.

Aslında ne yalan söyleyeyim üşüyordum. Ekim ayındaydık ve benim üşümem gayet normaldi. Üstümde Ateş'in bir kazağı olmasına rağmen soğuk rüzgar tenime tenime işliyordu.

"Soğuğu hiç sevmiyorum" diye itiraf ettim.

"Ben seviyorum" diye konuştu Ateş prüzlü bir sesle. "Insanı üşüten soğuğu seviyorum, özellikle seni ısıtmak için." Bu düşüncenin sıcaklığı damarlarımda dolaşmaya başlayınca buzlar kırıldı. Kanım yanaklarıma doğru çekiliyordu.

"Bana ne yapıyorsun?" böyle diye sordum.

Bedeni kaskatı kesildiğini hissettiğimde gözlerimi açtım ama alnımı onun göğsüne gömdüğüm için yüzünü göremiyordum.

"Sana ne yapıyormuşum?" Diye sordu. Soruma soruyla karşılık vermişti.

Derin bir nefes alarak onun erkeksi kokusunu ciğerlerime hapsettim. Kokusu beni dünyanın en güvenilir yerinde hissettiriyordu.

"Birçok şey."

"Mesela?" diye sordu sabırsız bir sesle.

Saçlarımın arasına bir öpücük kondururken dokunuşunu hissettiğim anda tanıdık topraklarda olduğumu anladım.

Göğsüne biraz daha sokuldum. Benim bu tepkime karşılık o da bana daha sıkı sarıldı. "Senin göğsüne başımı yasladığımda," diye fısıldadım her sözüyle kıyılarıma büyük dalgalarla çarpan bu adam benimdi. Kollarında olduğum adam benim ona ait olduğum kadar bana aitti. "Göğüs kafesinin altında bir cennetin varlığını hissediyor ve oraya uzanıyorum."

Koları biraz daha sıkı sardı bedenimi artık tamamen beni göğsüne hapsetmişti. "Benden hiç gitme olur mu çünkü sana sarılmak cenneti kucaklamaktır."

Derin bir nefes aldım ve erkeksi kokusunu içime doldurdum. Şu anda güvende hissediyordum. Tam da şu anda ait olduğum yerdeydim ve güvendeydim.

"Lütfen hiç git.."

"Şşş" beni sustururken nefesi çarpmıştı dudaklarıma. Elleri sırtıma kaydı ve beni kendine sabitledi.

"Sen benim içime, kalbime, ruhuma işlemişken gider miyim hiç." Onun nefesinin sıcaklığını hissetmek mide öz suyumun fokurdamasına neden olmuştu.

"Seni asla bırakmam sen kalbimin en özel yerindesin artık." Kalbim deli gibi atıyordu.
"Hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı." Diye fısıldadı yüzüme doğru.

"Sana neden kapıldığımı bilmiyorum, sebep belki bir masum bakışındı." Dudaklarını boynuma bastırdı ve boynuma yumuşak bir öpücük bıraktı. Dudaklarını boynumdan çekmeden, "sana özlem duymak dünyanın en mükemmel hissi ve aynı anda en hüzünlü hissi nasıl olunabiliyor bilmiyorum."

Dudakları nabzımın üstünde hissetmek bana iyi gelmişti. Belki de çok çok iyi gelmişti.

"Ve ben seni seviyorum minik sevgilim."

Bu ilkti, ilk kez kalbim bu kadar heyecanda ve ilk kez yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Ve ben geriye kalan herşeyi unuttum-tek hatırladığım onun beni sevdiği, istediği ve onun olduğumdu.

Kuralarını bilmediğim bir oyunun içinde gibiydim zaman kavramını tamamen yitirmiş, birçok şey düşünmez hale gelmiştim.

Instagram: solgun_papatyaa

ACIMASIZ  [ TAMAMLANDI ]Where stories live. Discover now